6 Eylül 2016 Salı

1970’LERDE TÜRKİYE’DE SOSYAL ve SİYASAL HAYAT

Giriş
1.1970’lere Gelinirken
Türkiye’de 1970’lere gelinirken, gerek ülke dışında, gerek ülke içinde, sosyal ve siyasal olarak oldukça hareketli bir dönem yaşanmaktaydı ve 1970’ten sonra da bu dönem çeşitli şekillerde bu ivmesini korumuştur. 1968 yılına gelindiğinde, Batı Almanya’da başlayan öğrenci hareketleri, Fransa’da da kabul görmüş ve devrim olasılığı, Batı’nın gündemine yeniden girmiştir.[1] Emekçilerin taleplerinin sesi yükselmiş, işçi hareketleri daha geniş boyutlara ve daha farklı ülkelere yayılmıştır. Avrupa’da, 1973’e gelindiğinde “petrol krizi” olarak adlandırılacak, azalan büyüme oranları ve artan fiyatların yarattığı huzursuz ortam, sosyal ve siyasi yapıdaki belirsizliğe ivme katmaktaydı. Bu yıllar (özellikle 1968) yönetilen insanlarda umutsuz ve huzursuz dönem olurken, iktidarda olanlar için de güvensizlik duygusunun hakim olduğu yıllar olmuştur.
Batı’da durum özetle böyle iken, Türkiye’de de batıdan çok farklı bir durum söz konusu değildi. 1961 Anayasası’nın getirdiği, nispeten daha liberal ortam, kırsal nüfusun azalması, sanayileşme de hız kazanılması, kitlelerin tarımsal üretimden koparak kentlerde gecekondulaşması gibi nedenler, geleneksel toplumun yerine kitlelerin politik olarak sürece katılmalarını kolaylaştırdı. 1968 Şubatı’nda Zonguldak maden işçiler, ücret dağıtımında adaletsizlik gerekçesi ile büyük bir direniş gerçekleştirmeleri, Haziran 1968’de İstanbul Üniversitesi’nin işgali, Derby Lastik Fabrikası’nın işçilerce işgali, artan solcu hareketlere karşı sağda başlayan hareketlenmeler (Milli Türk Talebe Birliği, Ülkü Ocaklarının kurulmaya başlanması, İzmir’de ilk komando eğitim kursunun açılması gibi)hızlanmıştır.[2]
Yine Bugün Gazetesi çevresinde İslamcı akım, siyasal bir nitelik kazanmaya başlamıştır. 1965 seçimlerinde %53’lerde oy oranıyla iktidar olan, Süleyman Demirel hükümeti (AP) bu dönem, sol üzerindeki baskıları arttırmış ve “rejim bunalımı” havasında yapılan genel seçimlerde tekrar iktidar partisi olmuştur.[3]

1.2-1970’li Yıllar : İki Darbe Arası
            1970’e gelindiğinde, 60’ların hareketliliği devam etmekteydi. Mecliste CHP ve AP’nin birlikte görüşüp, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın onayladığı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Yasası ve Sendikalar yasasındaki, değişiklikler, aslında Türk-iş ‘ten Disk’e işçi akışını önlemek, sendikal hakları kısıtlamak ve sendika değiştirmeyi güçlendirmek içindi. Bu duruma Disk’in 15 Haziran 1970’te İstanbul’da başlattığı gösteri yürüyüşlerine, ertesi günde İstanbul ve çevresinde yoğun katılım yaşanan gösteriler gerçekleşince Bakanlar Kurulunca 60 günlük sıkıyönetim ilan edildi ve çoğu sendikacı, bu sıkı yönetim mahkemelerince tutuklanmıştır. Ancak Anayasa mahkemesi, bu değişikliği iptal etmiştir.
            Bu dönemin iktidarı AP, ülke genelindeki sorunlara paralel olarak hem iktisadi hem de siyasi bir bunalıma girmişti.[4] Şubat 1970’te, bütçe görüşmelerinde 41 AP milletvekilinin, muhalefetle (AP) oy kullanması ve bütçenin reddedilmesi bu durumun bir göstergesidir. Fakat bu iç muhalefet, mutla olarak Demirel’in örgüt içindeki pozisyonunu etkilemiştir. 1970-80 döneminin bir sonrasının da önemli siyasi aktörlerinden Necmettin Erbakan’ın önderlik ettiği Milli Nizam Partisi, Ocak 1970’te kurulmuştur. Yine, AP içinde Demirel’e muhalif olanların kurduğu Demokratik Parti de bu döneme denk gelir.[5] Solda da Milli Demokratik Devrim Hareketi’nin önderi Mihri Belli, M. Ali Aybar’dan sonra, 1970’te Tip’in genel başkanı seçilen Behice Boran, Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) önderi Deniz Gezmiş ile Mahir Çayan bu dönemin öne çıkan isimlerinden bir kaçıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu dönemde solda da bir bulanıklık vardır.[6]
            12 Mart 1971’e gelindiğinde, TRT radyolarından ilan edilen muhtıra ile, ordu on yıl aradan sonra tekrar iş başına geçiyordu. Bu dönem Genel Kurmay Başkanı olan Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyecioğlu idi ve yayınlanan muhtırada bu komutanların imzası vardı. Muhtıra’nın diğer darbeden tek farkı vardı. O da şuydu: bu Muhtıra ile, meclis ve siyasi partiler kapatılmadı ve Anayasa askıya alınmadı. Elbette bu askerlerin yönetimde söz sahibi olmak istemedikleri anlamına gelmez. Bu Muhtıra’dan hemen sonra ordu içinde, Milli Demokratik Devrim Hareketi’ni savunan subaylar ve Yön dergisinin devamı sayılabilecek, Doğan Avcıoğlu’nun çıkarttığı, genel yayın yönetmenliğini Hasan Cemal’in yaptığı Devrim dergisi çevresinde toplananlar vardı, Türkiye’de işçi sınıfının sosyalist bir devrim yapabileceğini düşünmüyorlar ve sosyalist partinin seçim yoluyla iktidara gelemeyeceğine inanıyorlardı.[7] Oldukça genel hatlarıyla belirtilen bu grup askeri cuntaya inanıyorlardı. Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu da ki -27 Mayıs’ın en önemli isimlerindendir- MDD’ci askerdir.
            12 Mart ile birlikte, Türkiye çapında özellikle sol karşı, oldukça set ve acımasız tavır alındı. İşçi önderleri, öğrenciler tutuklandı ve işkencelere maruz kaldılar. Kapatılan dernekler ve sokağa çıkma yasakları, özgürlüklere ket vurdu. Bir yıl sonra 6 Mayıs 1972 günü, öğrenci liderlerinden Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte idam edildiler. Yine (THKP-C) lideri Mahir Çayan ve dokuz arkadaşı ile, Denizlerin yakalanmasından sonra, infazlara engel olmak için Ünye’deki NATO’ya ait istasyonda görevli 3 teknisyeni kaçırmışlar ancak, 30 Mart 1972’de Kızıldere Köyü’nde öldürülmüşlerdir.
            12 Mart Muhtırası ile istifa eden hükümetin yerine, 26 Mart 1971’de, Nihat Erim Hükümeti kuruldu. Kabine kadrosundan dolayı “beyin kabinesi” olarak adlandırılmış[8], pek çok ekonomist ve bürokrat bu kabinede yer almıştır. Dünya Bankası’nda görev yapmış olan Atilla Karaosmanoğlu, bu dönemdeki reform programını hazırlayan ekonomisttir.[9] Erim, anayasanın liberal içeriğine yönelik, 44 maddelik bir değişiklik programını meclisten geçirmiştir.[10] Ayrıca Vehbi Koç ve Nejat Eczacıbaşı gibi, sanayiciler ve işadamları bu dönemdeki reformları desteklemişlerdir. Bu durum, 1970’lerden sonra işadamlarının sosyal ve siyasal alanda, aktif rol almaya meyilli bir tavır sergiledikleri söylenebilir.[11]
            12 Mart rejimi, bir anlamda İnönü’yü de devirmişti. CHP liderliğinde geçen, 34 yıllık liderliği, Türkiye’nin en önemli siyaset adamlarından biri artık, bu sayfayı kapatıyordu. 12 Mart’a önce tavır alan ancak devamında bu tavrı değişen İnönü ve 12 Mart’ı sola ve kendi partisine karşı bir darbe olarak nitelendiren, CHP genel sekreteri Bülent Ecevit, fikir ayrılığı yaşadı ve görevinden istifa etti. 7 Mayıs 1972’de CHP olağanüstü kurultayında, Bülent Ecevit artık, partinin yeni lideriydi. Artık bir yanda, isteklerini uygulamak gayesinde olan ordu, bir yanda da Demirel ve Ecevit ikiliği vardı. Her iki lider de, bu çekişme döneminde, askerin baskısını yakından hissetmiş, meclisin kapanabileceği korkusunu yaşamışlardır.[12] Orduda terfiler ve yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı seçimleri bu ortamı daha da hareketlendirdi. Muhsin Batur’un (Hava Kuvvetleri Komutanı) Ankara’da uçurduğu jetler, aslında devletin en önemli kademeleri için yapılmış bir gövde gösterisi niteliğindeydi.[13]
            Genelkurmay Başkanlığı Semih Sancar’a verilirken, Faruk Gürler ordunun tahmininin aksine, Cumhurbaşkanı seçilemedi. 6 Nisan 1973’te Fahri Korutürk’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle, 12 Mart bir anlamda sona ermiş oluyordu. Siyaset sahnesinin dört önemli ismi, Alpaslan Türkeş, Bülent Ecevit, Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan ekim ayındaki seçimlere giden en önemli siyasi aktörlerdi. Nihat Erim’in ülkeyi kararnameler ile yönetme yetkisi talebi, Sunay Tarafından reddedilince Erim, Nisan 1972’de istifa etmiş. Yerine Güven Partisi liderlerinden Ferit Melen geçmiş, AP ile daha yakın ilişkiler kurmuştu. Ardından Fahri Korutürk’ün atadığı, Naim Talu (ekonomist) 1973’e kadarki geçici hükümeti yöneten kişiydi.[14]
            1973 seçimlerinde %33,5’lik oy alarak, en büyük parti oldu. AP %29,5 ile en yakın takipçisiydi. Ancak partilerin salt çoğunluk sağlayamaması nedeniyle koalisyon kurulması gerekiyordu. Sağ, sandıktan bölünmüş olarak çıkmıştı. Erbakan’ın MSP’si Demirel’in oylarına talip olmuştu ve başarmıştı da. 1974’e girerken koalisyon tartışmaları yaşanıyordu ve AP ile CHP ortaklığı akla ilk gelen hükümetti. Ecevit’in teklifleri sağ partilerce reddedilmekteydi. Ecevit o dönem yenilikçi, halkçı ve kurtarıcı lider olarak parlamaktaydı.[15]
            Ancak o sırada CHP için, MSP en uygun ortak olarak görülüyordu. Anadolu sermayesini temsil eden MSP ile milli sanayi ve karma ekonomiden yana olan söylemleri ile CHP ile uyuşuyordu.[16] Ancak bu birliktelik uzun sürmedi. Çünkü iki parti de anlayış olarak ve uygulamadaki şekilleri bakımından zıt partilerdi. 1974’te Ecevit, bu koalisyondan istifa edince, Cumhurbaşkanı, senatör Sadi Irmak’ı atadı ama güven oyu alamadı. Daha sonra Demirel, AP, MSP, MHP, CGP, DP ile bir Milliyetçi Cephe hükümetini kurdu.
            1974 yılında, Kıbrıs’ta askeri darbe ile Türkiye aleyhtarı yönetim başa geçince, müdahale kaçınılmaz hale gelmişti. 20 Temmuz 1974’te ilk çıkarma yapıldı ve Rum direnişi fazla sürmedi. Ancak harekâtla birlikte Rumların baskısı gittikçe arttı ve müdahalenin devamının gelmesi gerektiği düşünüldü. İngiltere ile Amerika’nın siyasi çözüm önerilerine ve Rum tarafının yaklaşımı, “ayşeyi tatile çıkardı.”[17] Böylelikle adanın %35’lik bölümünde Türkiye kontrol sağladı. Ecevit’in “Kıbrıs Fatihi” ünvanı ile anılması, cesur lider olarak görülmesi, halkın sempatisini kazanması bu harekatın başarısı ile sağlanmıştır.1973’te patlak veren petrol fiyatlarındaki hızlı yükseliş, ülke insanına büyük zamlarla yansıdı. Benzinin yetersizliği, şeker, tüp-gaz ve yağ için uzun kuyruklar oluşmaya başladı. Toplumun özellikle gecekondu semtlerinde yaşayan kesimi bu durumdan oldukça fazla etkilendi. Kıbrıs Fatihi Ecevit artık, kuyruklar döneminin baş aktörü olarak anılmaya başlandı.
            Sokaktaki tansiyonun iyice arttığı bu dönemde, meclisin cephe hükümeti, Ecevit’in şahlandırdığı ‘sola karşı birlik anlayışına’ sarıldı. Bu durumda hem yönetimini böldü, hem de halk arasındaki sağ-sol ayrışmasını şiddetlendirdi. Dönemin MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Okuyan, CHP dışında, ülkeyi sağ partilerin yönetmesini istediklerini, yine yönetim kurulu üyesi Taha Akyol, yükselen solu durdurmak isteminin, halkta meclise karşı tavrı yükselttiğini ve cephe mantığıyla hareket etmenin temel hata olduğunu vurgulayarak amaçlarını belirtmişlerdi.
            Mecliste kurulan bu baraj yanında, ülkücü komando kampları da sokaktaki baraj olarak görülmekteydi. Kontgerillla olarak bilinen örgüt yine bu dönem sola karşı faaliyet yürüten yer altı örgütüydü.  1974’te Şahin Aydın isimli sol görüşlü öğrencinin öldürülmesi, 12 Mart sonrası ilk siyasi cinayet olmuştu. Devrim için mücadele eden sol ve devleti koruma misyonunu kendine tanımış ülkücüler arasında, kıyasıya kanlı bir mücadele baş göstermişti. Sol ve sağ karşılıklı kıyımlar gerçekleştiriyordu. Dönemin en önemli yapılanması Dev-Genç, at ile dışarı çıkan bazı yöneticiler, bu çatışma ortamında var olan unsurlardı. Üniversiteler işgal ediliyor, sürekli karşı saldırılar gündeme geliyordu. Bu dönem ülke dışında da, Türk Büyükelçilerine saldırılar düzenleniyordu. Daniş Tunalıgil (Viyana), İsmail Erez (Paris) ASALA örgütünce infaz edilmesiyle suikastlar dizisi başlamış oluyordu.[18]
            Yine bu dönemde, kurulmak istenen Devlet Güvenlik Mahkemeleri, Disk’in tepkisi ile karşılaştı. Örgütlü, inatçı ve katı dokusuyla, devrimci işçilerin tercih ettiği en önemli sendika olan Disk, yaklaşık 500 bin üyeye sahipti. 1976 1 Mayıs’ında kitlesel bir katılımla işçi bayramı kutlanmıştır. Disk, tüm işçi hareketlerini, DGM’lere karşı organize edip, grevler, iş bırakma eylemleri ve direnişlerle tepkisinin etkilerini tüm yurtta hissettirdi. Bu da MC’yi köşeye sıkıştırdı. CHP ve Disk’in sert direnişi, DGM yasasını engelledi ve ordunun gözünde bu durum, ülkenin teröre teslim edilmesi olarak algılanıyordu.
            1970’li yıllar sinema, müzik, eğlence gibi sosyal ev kültürel öğelerin de dönüştüğü yıllar olmuştur. Köyden kente göç ile gecekondulaşma arabesk bir kültür yaratıyordu. Kentli olma ile köylü olma arasında kalan insanların, bu kültüre sarılması yine bu dönemlere denk düşer. Televizyonun 1969’dan sonra yaygınlaştığı dönemlerdir. Bu yıllar gecekondu semtlerinde, çatılardaki çanak antenler, transistörlü teyp, radyo gibi ev aletlerinin yaygınlaştığı, orta sınıfın ve emekçi kesimin gelirindeki kısmi artışların yaşandığı yıllardır.[19]Almanya’ya göç devam etmekte, bir kurtuluş olarak görülmektedir. Mini eteklerin yaygınlaşması, apartman topuk modası ve telli dikenli saçlarla hippiliğin etkisi görülmekteydi. Televizyonda Pembe Panter ve Kaynanalar dizisi ilgiyle izlenmekteydi. Tarkan ve Karaoğlan çizgi romanı, Türkiye’de Teksas’a veya Tommiks’e rakipti. Sinemada seks filmleri, yapımcılara iyi kazanç sağlarken, izleyiciden de büyük ilgi görmekteydi. Erkek izleyici kitlesinin, cinsel duygularının sömürüldüğü bu yıllar, Türk Sinemasında uzun bir dönem etkili olmuştur.[20] Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Türkan Şoray, Fatma Girik, Kadir İnanır gibi ünlü Yeşilçam aktörleri, bu dönemin sinemalarında sıkça rol almışlardır. Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses gibi arabesk müziğin sevilen isimleriyle renklendirilen bol acıklı, ezilme ve yoksulluk üzerine kurulu ve kaderci yaklaşımı özümseyen sahneleriyle izleyici kitlesinin ilgisi çekilmiştir.[21] Sinema ile toplumsal yapının bağlantısı düşünüldüğünde, özetlenen bu tablo daha anlaşılır olacaktır. Yine gençler arasında uzun saç modası, İspanyol paça pantolon ve diskoda, ışıklı kürenin altında dans etmek yaygın olgulardandı. Yine bu dönem teyp ve kaset kayıtlarının yaygınlaştığı bir dönemdir. İlkokul çocuklarının ilgiyle okuduğu Cin Ali hikâyeleri meşhurdur.
1.3- 1980’e Doğru
            1977 yılına gelindiğinde Türkiye’de , aç ve işsiz milyonlar umudu solda, sol da umudu CHP’de görüyordu. Disk’i arkasına almış olan CHP, meclisteki Cephe hükümetinin yerine, tek başına iktidar olmak istiyordu. Cephe’de de ayrışmalar başlamıştı. Böyle bir ortamda Disk, 1977 1 Mayıs’ta, dev bir miting yapmayı, meclise, halkın CHP ve sola desteğini göstermeyi amaçlıyordu. Ülke genelindeki sol gruplara çağrılarla bu amaç, tüm gruplara yayılıyordu. Disk genel Başkanı Kemal Türkler, yüz binlerin katıldığı 1 Mayıs’ta konuşma yapacağı esnada, etraftan açılan yaylım ateşi ve çıkan arbede, polisin müdahalesi onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açtı. Toplumsal direnişin bir başka örneği; Fatsa’da kurulan komitelerle, ilçenin yönetiminin bu komitelerce yürütülmesi olmuştur. Yine İstanbul Ümraniye’de, hazine arazisi üzerinde halka bedava dağıtılan parsellerin kurulduğu 1 Mayıs mahallesi oluşturuldu. Ancak bu kurtarılmış bölgede, devletin müdahalesi ölüm ve yaralanmalarla birlikte sona erdi. 16 Mart 1978’de Beyazıt’ta 7 öğrencinin katledilmesi, 8 Ekim 1978’de Ankara’nın Bahçelievler mahallesinde 7 Tip’li öğrencinin öldürülmesi ve yine 16 Mart 1978’de Alevi vatandaşlara yönelik işyeri ve evlere yapılan saldırılar ve insanlığı utandıracak katliam 70’lerin utanç sayfalarına eklenmiştir


[1] Geçiş Sürecinde Türkiye, s151.
[2] A.g.e.. s152.
[3] Seçime katılım oranı açısından bakıldığında, aslında seçmenlerin güven duygularının tam olmadığı düşünülebilir. Genel olarak kamunun huzursuzluğun yansıtan bir gösterge sayılabilir.(%64.3)
[4] A.g.e.. s154.
[5] A.g.e..s155.
[6] A.g.e..s167.
[7] Emre Kongar, 21.yy’da Türkiye, s176.
[8] A.g.e..s176.
[9] Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, s374.
[10] A.g.e..s376.
[11] Devlet ve İşadamları, s.27.
[12] Ecevit ve Demirel ile yapılan röportajlarda, ifadelerinin özetleri sayılabilir.(1.Bölüm)
[13] 12 Eylül Belgeseli, M. Ali Birand, 1998.
[14] Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, s377.
[15] Emre Kongar, 21.yy’da Türkiye, s181.
[16] 12 Eylül Belgeseli, M. Ali Birand, 1998.
[17] Dönemin Dışişleri Bakanı, Turan Güneş’in kızının adıdır. İkinci harekatı, Ecevit’e bu parola ile bildirmiştir.
[18] 12 Eylül Belgeseli, M. Ali Birand, 1998.
[19] Türkiye İktisat Tarihi, s119.
[20] Türk Sinemasında Türler Üzerine Bir İnceleme.
[21] A.g.m.


Kaynakça
  1. Buğra, Ayşe, Devlet ve İşadamları, , İletişim Yayınları, İstanbul 2010.
  2. Boratav ,Korkut, Türkiye İktisat Tarihi, , İmge Kitapevi, Ankara 2006.
  3. Der. Tonak, E.Ahmet ve Schick,C.Irvin ; Geçiş Sürecinde Türkiye, Belge Yayınları: Türkiye İncelemeleri, İstanbul Ekim 2006
  4. Kongar, Emre , 21. Yüzyılda Türkiye: 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal Yapısı, Remzi Kitapevi, İstanbul, Temmuz 2007
  5. Zürcher, Erik Jan, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul ,2011
  6. Keyder, Çağlar, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2010
  7. Küçük, Yalçın,Türkiye Üzerine Tezler,Tekin Yayınevi, Aralık, 1984
  8. 12 Eylül Belgeseli- M.Ali Birand,(1,2,3,4. Bölümler) Yılı: 1998, Yapımcı, Ali İnandım 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder