Giriş
1.1970’lere
Gelinirken
Türkiye’de
1970’lere gelinirken, gerek ülke dışında, gerek ülke içinde, sosyal ve siyasal
olarak oldukça hareketli bir dönem yaşanmaktaydı ve 1970’ten sonra da bu dönem
çeşitli şekillerde bu ivmesini korumuştur. 1968 yılına gelindiğinde, Batı
Almanya’da başlayan öğrenci hareketleri, Fransa’da da kabul görmüş ve devrim
olasılığı, Batı’nın gündemine yeniden girmiştir.[1]
Emekçilerin taleplerinin sesi yükselmiş, işçi hareketleri daha geniş boyutlara
ve daha farklı ülkelere yayılmıştır. Avrupa’da, 1973’e gelindiğinde “petrol
krizi” olarak adlandırılacak, azalan büyüme oranları ve artan fiyatların
yarattığı huzursuz ortam, sosyal ve siyasi yapıdaki belirsizliğe ivme
katmaktaydı. Bu yıllar (özellikle 1968) yönetilen insanlarda umutsuz ve
huzursuz dönem olurken, iktidarda olanlar için de güvensizlik duygusunun hakim
olduğu yıllar olmuştur.
Batı’da
durum özetle böyle iken, Türkiye’de de batıdan çok farklı bir durum söz konusu
değildi. 1961 Anayasası’nın getirdiği, nispeten daha liberal ortam, kırsal
nüfusun azalması, sanayileşme de hız kazanılması, kitlelerin tarımsal üretimden
koparak kentlerde gecekondulaşması gibi nedenler, geleneksel toplumun yerine
kitlelerin politik olarak sürece katılmalarını kolaylaştırdı. 1968 Şubatı’nda
Zonguldak maden işçiler, ücret dağıtımında adaletsizlik gerekçesi ile büyük bir
direniş gerçekleştirmeleri, Haziran 1968’de İstanbul Üniversitesi’nin işgali,
Derby Lastik Fabrikası’nın işçilerce işgali, artan solcu hareketlere karşı
sağda başlayan hareketlenmeler (Milli Türk Talebe Birliği, Ülkü Ocaklarının
kurulmaya başlanması, İzmir’de ilk komando eğitim kursunun açılması
gibi)hızlanmıştır.[2]
Yine
Bugün Gazetesi çevresinde İslamcı akım, siyasal bir nitelik kazanmaya başlamıştır.
1965 seçimlerinde %53’lerde oy oranıyla iktidar olan, Süleyman Demirel hükümeti
(AP) bu dönem, sol üzerindeki baskıları arttırmış ve “rejim bunalımı” havasında
yapılan genel seçimlerde tekrar iktidar partisi olmuştur.[3]
1.2-1970’li
Yıllar : İki Darbe Arası
1970’e
gelindiğinde, 60’ların hareketliliği devam etmekteydi. Mecliste CHP ve AP’nin
birlikte görüşüp, Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın onayladığı Toplu İş Sözleşmesi,
Grev ve Lokavt Yasası ve Sendikalar yasasındaki, değişiklikler, aslında Türk-iş
‘ten Disk’e işçi akışını önlemek, sendikal hakları kısıtlamak ve sendika
değiştirmeyi güçlendirmek içindi. Bu duruma Disk’in 15 Haziran 1970’te
İstanbul’da başlattığı gösteri yürüyüşlerine, ertesi günde İstanbul ve
çevresinde yoğun katılım yaşanan gösteriler gerçekleşince Bakanlar Kurulunca 60
günlük sıkıyönetim ilan edildi ve çoğu sendikacı, bu sıkı yönetim
mahkemelerince tutuklanmıştır. Ancak Anayasa mahkemesi, bu değişikliği iptal
etmiştir.
Bu dönemin iktidarı AP, ülke genelindeki sorunlara
paralel olarak hem iktisadi hem de siyasi bir bunalıma girmişti.[4]
Şubat 1970’te, bütçe görüşmelerinde 41 AP milletvekilinin, muhalefetle (AP) oy
kullanması ve bütçenin reddedilmesi bu durumun bir göstergesidir. Fakat bu iç
muhalefet, mutla olarak Demirel’in örgüt içindeki pozisyonunu etkilemiştir.
1970-80 döneminin bir sonrasının da önemli siyasi aktörlerinden Necmettin
Erbakan’ın önderlik ettiği Milli Nizam Partisi, Ocak 1970’te kurulmuştur. Yine,
AP içinde Demirel’e muhalif olanların kurduğu Demokratik Parti de bu döneme
denk gelir.[5]
Solda da Milli Demokratik Devrim Hareketi’nin önderi Mihri Belli, M. Ali
Aybar’dan sonra, 1970’te Tip’in genel başkanı seçilen Behice Boran, Türkiye
Halk Kurtuluş Ordusu (THKO) önderi Deniz Gezmiş ile Mahir Çayan bu dönemin öne
çıkan isimlerinden bir kaçıdır. Ayrıca belirtmek gerekir ki, bu dönemde solda
da bir bulanıklık vardır.[6]
12 Mart 1971’e gelindiğinde, TRT radyolarından ilan
edilen muhtıra ile, ordu on yıl aradan sonra tekrar iş başına geçiyordu. Bu
dönem Genel Kurmay Başkanı olan Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı
Orgeneral Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur ve Deniz
Kuvvetleri Komutanı Celal Eyecioğlu idi ve yayınlanan muhtırada bu komutanların
imzası vardı. Muhtıra’nın diğer darbeden tek farkı vardı. O da şuydu: bu
Muhtıra ile, meclis ve siyasi partiler kapatılmadı ve Anayasa askıya alınmadı.
Elbette bu askerlerin yönetimde söz sahibi olmak istemedikleri anlamına gelmez.
Bu Muhtıra’dan hemen sonra ordu içinde, Milli Demokratik Devrim Hareketi’ni
savunan subaylar ve Yön dergisinin devamı sayılabilecek, Doğan Avcıoğlu’nun
çıkarttığı, genel yayın yönetmenliğini Hasan Cemal’in yaptığı Devrim dergisi
çevresinde toplananlar vardı, Türkiye’de işçi sınıfının sosyalist bir devrim
yapabileceğini düşünmüyorlar ve sosyalist partinin seçim yoluyla iktidara
gelemeyeceğine inanıyorlardı.[7]
Oldukça genel hatlarıyla belirtilen bu grup askeri cuntaya inanıyorlardı.
Emekli Korgeneral Cemal Madanoğlu da ki -27 Mayıs’ın en önemli isimlerindendir-
MDD’ci askerdir.
12 Mart ile birlikte, Türkiye çapında özellikle sol
karşı, oldukça set ve acımasız tavır alındı. İşçi önderleri, öğrenciler
tutuklandı ve işkencelere maruz kaldılar. Kapatılan dernekler ve sokağa çıkma
yasakları, özgürlüklere ket vurdu. Bir yıl sonra 6 Mayıs 1972 günü, öğrenci
liderlerinden Deniz Gezmiş ve iki arkadaşı, Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile
birlikte idam edildiler. Yine (THKP-C) lideri Mahir Çayan ve dokuz arkadaşı
ile, Denizlerin yakalanmasından sonra, infazlara engel olmak için Ünye’deki
NATO’ya ait istasyonda görevli 3 teknisyeni kaçırmışlar ancak, 30 Mart 1972’de
Kızıldere Köyü’nde öldürülmüşlerdir.
12 Mart Muhtırası ile istifa eden hükümetin yerine, 26
Mart 1971’de, Nihat Erim Hükümeti kuruldu. Kabine kadrosundan dolayı “beyin
kabinesi” olarak adlandırılmış[8],
pek çok ekonomist ve bürokrat bu kabinede yer almıştır. Dünya Bankası’nda görev
yapmış olan Atilla Karaosmanoğlu, bu dönemdeki reform programını hazırlayan
ekonomisttir.[9]
Erim, anayasanın liberal içeriğine yönelik, 44 maddelik bir değişiklik
programını meclisten geçirmiştir.[10]
Ayrıca Vehbi Koç ve Nejat Eczacıbaşı gibi, sanayiciler ve işadamları bu
dönemdeki reformları desteklemişlerdir. Bu durum, 1970’lerden sonra işadamlarının
sosyal ve siyasal alanda, aktif rol almaya meyilli bir tavır sergiledikleri
söylenebilir.[11]
12 Mart rejimi, bir anlamda İnönü’yü de devirmişti. CHP
liderliğinde geçen, 34 yıllık liderliği, Türkiye’nin en önemli siyaset
adamlarından biri artık, bu sayfayı kapatıyordu. 12 Mart’a önce tavır alan
ancak devamında bu tavrı değişen İnönü ve 12 Mart’ı sola ve kendi partisine
karşı bir darbe olarak nitelendiren, CHP genel sekreteri Bülent Ecevit, fikir
ayrılığı yaşadı ve görevinden istifa etti. 7 Mayıs 1972’de CHP olağanüstü
kurultayında, Bülent Ecevit artık, partinin yeni lideriydi. Artık bir yanda,
isteklerini uygulamak gayesinde olan ordu, bir yanda da Demirel ve Ecevit ikiliği
vardı. Her iki lider de, bu çekişme döneminde, askerin baskısını yakından
hissetmiş, meclisin kapanabileceği korkusunu yaşamışlardır.[12]
Orduda terfiler ve yaklaşan Cumhurbaşkanlığı ve Genelkurmay Başkanlığı
seçimleri bu ortamı daha da hareketlendirdi. Muhsin Batur’un (Hava Kuvvetleri
Komutanı) Ankara’da uçurduğu jetler, aslında devletin en önemli kademeleri için
yapılmış bir gövde gösterisi niteliğindeydi.[13]
Genelkurmay Başkanlığı Semih Sancar’a verilirken, Faruk Gürler
ordunun tahmininin aksine, Cumhurbaşkanı seçilemedi. 6 Nisan 1973’te Fahri
Korutürk’ün Cumhurbaşkanı seçilmesiyle, 12 Mart bir anlamda sona ermiş
oluyordu. Siyaset sahnesinin dört önemli ismi, Alpaslan Türkeş, Bülent Ecevit,
Süleyman Demirel ve Necmettin Erbakan ekim ayındaki seçimlere giden en önemli
siyasi aktörlerdi. Nihat Erim’in ülkeyi kararnameler ile yönetme yetkisi talebi,
Sunay Tarafından reddedilince Erim, Nisan 1972’de istifa etmiş. Yerine Güven
Partisi liderlerinden Ferit Melen geçmiş, AP ile daha yakın ilişkiler kurmuştu.
Ardından Fahri Korutürk’ün atadığı, Naim Talu (ekonomist) 1973’e kadarki geçici
hükümeti yöneten kişiydi.[14]
1973 seçimlerinde %33,5’lik oy alarak, en büyük parti
oldu. AP %29,5 ile en yakın takipçisiydi. Ancak partilerin salt çoğunluk
sağlayamaması nedeniyle koalisyon kurulması gerekiyordu. Sağ, sandıktan
bölünmüş olarak çıkmıştı. Erbakan’ın MSP’si Demirel’in oylarına talip olmuştu
ve başarmıştı da. 1974’e girerken koalisyon tartışmaları yaşanıyordu ve AP ile
CHP ortaklığı akla ilk gelen hükümetti. Ecevit’in teklifleri sağ partilerce
reddedilmekteydi. Ecevit o dönem yenilikçi, halkçı ve kurtarıcı lider olarak
parlamaktaydı.[15]
Ancak o sırada CHP için, MSP en uygun ortak olarak
görülüyordu. Anadolu sermayesini temsil eden MSP ile milli sanayi ve karma
ekonomiden yana olan söylemleri ile CHP ile uyuşuyordu.[16]
Ancak bu birliktelik uzun sürmedi. Çünkü iki parti de anlayış olarak ve
uygulamadaki şekilleri bakımından zıt partilerdi. 1974’te Ecevit, bu
koalisyondan istifa edince, Cumhurbaşkanı, senatör Sadi Irmak’ı atadı ama güven
oyu alamadı. Daha sonra Demirel, AP, MSP, MHP, CGP, DP ile bir Milliyetçi Cephe
hükümetini kurdu.
1974 yılında, Kıbrıs’ta askeri darbe ile Türkiye
aleyhtarı yönetim başa geçince, müdahale kaçınılmaz hale gelmişti. 20 Temmuz
1974’te ilk çıkarma yapıldı ve Rum direnişi fazla sürmedi. Ancak harekâtla
birlikte Rumların baskısı gittikçe arttı ve müdahalenin devamının gelmesi
gerektiği düşünüldü. İngiltere ile Amerika’nın siyasi çözüm önerilerine ve Rum
tarafının yaklaşımı, “ayşeyi tatile çıkardı.”[17]
Böylelikle adanın %35’lik bölümünde Türkiye kontrol sağladı. Ecevit’in “Kıbrıs
Fatihi” ünvanı ile anılması, cesur lider olarak görülmesi, halkın sempatisini
kazanması bu harekatın başarısı ile sağlanmıştır.1973’te patlak veren petrol
fiyatlarındaki hızlı yükseliş, ülke insanına büyük zamlarla yansıdı. Benzinin
yetersizliği, şeker, tüp-gaz ve yağ için uzun kuyruklar oluşmaya başladı.
Toplumun özellikle gecekondu semtlerinde yaşayan kesimi bu durumdan oldukça
fazla etkilendi. Kıbrıs Fatihi Ecevit artık, kuyruklar döneminin baş aktörü
olarak anılmaya başlandı.
Sokaktaki tansiyonun iyice arttığı bu dönemde, meclisin
cephe hükümeti, Ecevit’in şahlandırdığı ‘sola karşı birlik anlayışına’ sarıldı.
Bu durumda hem yönetimini böldü, hem de halk arasındaki sağ-sol ayrışmasını
şiddetlendirdi. Dönemin MHP Genel Başkan Yardımcısı Yaşar Okuyan, CHP dışında,
ülkeyi sağ partilerin yönetmesini istediklerini, yine yönetim kurulu üyesi Taha
Akyol, yükselen solu durdurmak isteminin, halkta meclise karşı tavrı
yükselttiğini ve cephe mantığıyla hareket etmenin temel hata olduğunu
vurgulayarak amaçlarını belirtmişlerdi.
Mecliste kurulan bu baraj yanında, ülkücü komando
kampları da sokaktaki baraj olarak görülmekteydi. Kontgerillla olarak bilinen
örgüt yine bu dönem sola karşı faaliyet yürüten yer altı örgütüydü. 1974’te Şahin Aydın isimli sol görüşlü
öğrencinin öldürülmesi, 12 Mart sonrası ilk siyasi cinayet olmuştu. Devrim için
mücadele eden sol ve devleti koruma misyonunu kendine tanımış ülkücüler
arasında, kıyasıya kanlı bir mücadele baş göstermişti. Sol ve sağ karşılıklı kıyımlar
gerçekleştiriyordu. Dönemin en önemli yapılanması Dev-Genç, at ile dışarı çıkan
bazı yöneticiler, bu çatışma ortamında var olan unsurlardı. Üniversiteler işgal
ediliyor, sürekli karşı saldırılar gündeme geliyordu. Bu dönem ülke dışında da,
Türk Büyükelçilerine saldırılar düzenleniyordu. Daniş Tunalıgil (Viyana),
İsmail Erez (Paris) ASALA örgütünce infaz edilmesiyle suikastlar dizisi
başlamış oluyordu.[18]
Yine bu dönemde, kurulmak istenen Devlet Güvenlik
Mahkemeleri, Disk’in tepkisi ile karşılaştı. Örgütlü, inatçı ve katı dokusuyla,
devrimci işçilerin tercih ettiği en önemli sendika olan Disk, yaklaşık 500 bin
üyeye sahipti. 1976 1 Mayıs’ında kitlesel bir katılımla işçi bayramı
kutlanmıştır. Disk, tüm işçi hareketlerini, DGM’lere karşı organize edip, grevler,
iş bırakma eylemleri ve direnişlerle tepkisinin etkilerini tüm yurtta
hissettirdi. Bu da MC’yi köşeye sıkıştırdı. CHP ve Disk’in sert direnişi, DGM
yasasını engelledi ve ordunun gözünde bu durum, ülkenin teröre teslim edilmesi
olarak algılanıyordu.
1970’li yıllar
sinema, müzik, eğlence gibi sosyal ev kültürel öğelerin de dönüştüğü yıllar
olmuştur. Köyden kente göç ile gecekondulaşma arabesk bir kültür yaratıyordu.
Kentli olma ile köylü olma arasında kalan insanların, bu kültüre sarılması yine
bu dönemlere denk düşer. Televizyonun 1969’dan sonra yaygınlaştığı dönemlerdir.
Bu yıllar gecekondu semtlerinde, çatılardaki çanak antenler, transistörlü teyp,
radyo gibi ev aletlerinin yaygınlaştığı, orta sınıfın ve emekçi kesimin
gelirindeki kısmi artışların yaşandığı yıllardır.[19]Almanya’ya
göç devam etmekte, bir kurtuluş olarak görülmektedir. Mini eteklerin yaygınlaşması,
apartman topuk modası ve telli dikenli saçlarla hippiliğin etkisi
görülmekteydi. Televizyonda Pembe Panter ve Kaynanalar dizisi ilgiyle
izlenmekteydi. Tarkan ve Karaoğlan çizgi romanı, Türkiye’de Teksas’a veya
Tommiks’e rakipti. Sinemada seks filmleri, yapımcılara iyi kazanç sağlarken,
izleyiciden de büyük ilgi görmekteydi. Erkek izleyici kitlesinin, cinsel
duygularının sömürüldüğü bu yıllar, Türk Sinemasında uzun bir dönem etkili
olmuştur.[20]
Cüneyt Arkın, Ediz Hun, Türkan Şoray, Fatma Girik, Kadir İnanır gibi ünlü
Yeşilçam aktörleri, bu dönemin sinemalarında sıkça rol almışlardır. Orhan
Gencebay, Ferdi Tayfur, Müslüm Gürses gibi arabesk müziğin sevilen isimleriyle
renklendirilen bol acıklı, ezilme ve yoksulluk üzerine kurulu ve kaderci
yaklaşımı özümseyen sahneleriyle izleyici kitlesinin ilgisi çekilmiştir.[21]
Sinema ile toplumsal yapının bağlantısı düşünüldüğünde, özetlenen bu tablo daha
anlaşılır olacaktır. Yine gençler arasında uzun saç modası, İspanyol paça
pantolon ve diskoda, ışıklı kürenin altında dans etmek yaygın olgulardandı.
Yine bu dönem teyp ve kaset kayıtlarının yaygınlaştığı bir dönemdir. İlkokul
çocuklarının ilgiyle okuduğu Cin Ali hikâyeleri meşhurdur.
1.3-
1980’e Doğru
1977 yılına gelindiğinde Türkiye’de , aç ve işsiz
milyonlar umudu solda, sol da umudu CHP’de görüyordu. Disk’i arkasına almış
olan CHP, meclisteki Cephe hükümetinin yerine, tek başına iktidar olmak
istiyordu. Cephe’de de ayrışmalar başlamıştı. Böyle bir ortamda Disk, 1977 1
Mayıs’ta, dev bir miting yapmayı, meclise, halkın CHP ve sola desteğini
göstermeyi amaçlıyordu. Ülke genelindeki sol gruplara çağrılarla bu amaç, tüm
gruplara yayılıyordu. Disk genel Başkanı Kemal Türkler, yüz binlerin katıldığı
1 Mayıs’ta konuşma yapacağı esnada, etraftan açılan yaylım ateşi ve çıkan
arbede, polisin müdahalesi onlarca kişinin ölümüne ve yaralanmasına yol açtı.
Toplumsal direnişin bir başka örneği; Fatsa’da kurulan komitelerle, ilçenin
yönetiminin bu komitelerce yürütülmesi olmuştur. Yine İstanbul Ümraniye’de,
hazine arazisi üzerinde halka bedava dağıtılan parsellerin kurulduğu 1 Mayıs
mahallesi oluşturuldu. Ancak bu kurtarılmış bölgede, devletin müdahalesi ölüm
ve yaralanmalarla birlikte sona erdi. 16 Mart 1978’de Beyazıt’ta 7 öğrencinin
katledilmesi, 8 Ekim 1978’de Ankara’nın Bahçelievler mahallesinde 7 Tip’li
öğrencinin öldürülmesi ve yine 16 Mart 1978’de Alevi vatandaşlara yönelik
işyeri ve evlere yapılan saldırılar ve insanlığı utandıracak katliam 70’lerin
utanç sayfalarına eklenmiştir
[1] Geçiş
Sürecinde Türkiye, s151.
[2] A.g.e..
s152.
[3] Seçime
katılım oranı açısından bakıldığında, aslında seçmenlerin güven duygularının
tam olmadığı düşünülebilir. Genel olarak kamunun huzursuzluğun yansıtan bir
gösterge sayılabilir.(%64.3)
[4] A.g.e..
s154.
[5] A.g.e..s155.
[6] A.g.e..s167.
[7] Emre
Kongar, 21.yy’da Türkiye, s176.
[8] A.g.e..s176.
[9] Modernleşen
Türkiye’nin Tarihi, s374.
[10] A.g.e..s376.
[11] Devlet
ve İşadamları, s.27.
[12] Ecevit
ve Demirel ile yapılan röportajlarda, ifadelerinin özetleri
sayılabilir.(1.Bölüm)
[13] 12
Eylül Belgeseli, M. Ali Birand, 1998.
[14] Modernleşen
Türkiye’nin Tarihi, s377.
[15] Emre
Kongar, 21.yy’da Türkiye, s181.
[16] 12
Eylül Belgeseli, M. Ali Birand, 1998.
[17] Dönemin
Dışişleri Bakanı, Turan Güneş’in kızının adıdır. İkinci harekatı, Ecevit’e bu
parola ile bildirmiştir.
[18] 12
Eylül Belgeseli, M. Ali Birand, 1998.
[19] Türkiye
İktisat Tarihi, s119.
[20] Türk
Sinemasında Türler Üzerine Bir İnceleme.
[21] A.g.m.
Kaynakça
- Buğra,
Ayşe, Devlet ve İşadamları, , İletişim Yayınları, İstanbul 2010.
- Boratav
,Korkut, Türkiye İktisat Tarihi, , İmge Kitapevi, Ankara 2006.
- Der.
Tonak, E.Ahmet ve Schick,C.Irvin ; Geçiş Sürecinde Türkiye, Belge
Yayınları: Türkiye İncelemeleri, İstanbul Ekim 2006
- Kongar,
Emre , 21. Yüzyılda Türkiye: 2000’li Yıllarda Türkiye’nin Toplumsal
Yapısı, Remzi Kitapevi, İstanbul, Temmuz 2007
- Zürcher,
Erik Jan, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul
,2011
- Keyder,
Çağlar, Türkiye’de Devlet ve Sınıflar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2010
- Küçük,
Yalçın,Türkiye Üzerine Tezler,Tekin Yayınevi, Aralık, 1984
- 12
Eylül Belgeseli- M.Ali Birand,(1,2,3,4. Bölümler) Yılı: 1998, Yapımcı, Ali
İnandım
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder