İbni
Haldun’un iktisadi düşüncesine ilişkin görüşleri; üretim tarzı ve işbölümü,
emek-değer, artık-değer, nüfus, fiyat, para, gelir ve servet dağılımı ile
devletin iktisadi sistemdeki yeri başlıkları altında ele alınabilir.
1-Üretim Tarzı ve İşbölümü:
İbni
Haldun’a göre, göçebelik ve yerleşiklik devreleri insanlar için tabii bir
gerekliliktir. Yani, bedevilik (göçebelik) ve hazerilik (yerleşiklik) olmak
üzere iki yaşam tarzını geçirmek insanlar ve toplumlar için tabii ve zaruridir
ve buna paralel bir ekonomik ve sosyal yapı göstereceklerdir: kavim ve
nesillerin hallerinin başkalığı ve çeşitliliği, onların geçinme şekil ve
usullerinin birbirinden başka ve türlüce olmasından ileri gelmektedir. Hemen
belirtelim ki, geçinme şekil ve usulleri deyimi hem İbni Haldun’un temel yapı
olarak ekonomiyi aldığını hem de ve daha kavramsal olarak bunun üretim tarzı
demek olduğunu ortaya koymaktadır. Öyleyse, göçebelik ilk üretim tarzıdır ve
insanlar için yaşayış tarzının bu devresini geçirmek onlar için bir zarurettir.
İbni Haldun göçebelikten yerleşik üretim tarzına geçişin dinamiğini incelemekte
ve yaşam biçimlerini buna göre sınıflamaktadır. Görülmektedir ki, üretim tarzı
olarak sadece göçebelik ve yerleşiklik diye ikili bir ayırım esas alınmıştır.
Toplumsal
işbölümü kavramı, “iş süreci içerisinde insanların karşılıklı yardımı, insanlar
arasındaki işbölümünde ifadesini bulur” şeklinde açıklanmıştır ki bu da
üretimin toplumsal örgütlenmesidir. Öyleyse “toplumun özü, insanlar arasında
bir işbölümüne dayanan yaşama araçlarının sağlanmasında üyelerinin ortak
emeğinde yatar. İbni Haldun toplumların özünün toplumsal işbölümü olduğunu
belirtmektedir.
2-Emek-Değer:
İbni
Haldun’a göre önce, yaşamak için en zorunlu madde olan gıdayı, daha sonra da
diğer zaruri maddeleri elde etmek için
bireyin, topluluğun diğer üyeleriyle ortak üretime gitmesi, yani toplumsal
işbölümü gerekir. Öyleyse, bir yandan insanların çalışmaları ve geçinmeleri
için gereken nesneleri elde etmeleri gerekir. Öte yandan insan gücü veya emek,
üretimin temel faktörüdür. İbni Haldun’da iktisadi ilişkilere girebilmemiz için
emeğin zorunlu katılımı önkoşuldur.
İbni
Haldun, değerin kaynağında emeğin rolünü belirtmektedir. Üretilen ürün
değerinin, onun üretiminde söz konusu emek değerine eşit olduğunun kabulü bunu
daha net ifade etmektedir. Emek, üretimin başlıca girdisi servetin ve karın
başlıca kaynağıdır.
3-Artık-Değer:
Emek
harcayanların ürettikleri ürün miktarının, harcanan emekten daha fazla olması
toplumsal işbölümünde bir artık yaratmaktadır. Yaratılan ürünün artık değeri
temsil eden kısmına da artık ürün denir. Öyleyse, İbni Haldun bireylerin üretim
sürecinde yarattıkları ürün, harcadıkları emeklerinden çok fazladır ve
emeklerinden kalan kısmı ihtiyaçlarından fazlasına sarfedilmiş olur demekle,
bir fazlanın yaratıldığını kabul eder. Zaten İbni Haldun da bir artık değer
teorisi sezinlenmekte ve büyük kazançların, başkalarının emeklerinin veya başka
toplumların varlıklarının ele geçirilmesi ile oluştuğunu belirtmektedir.
4-Nüfus:
Her
birey, işbölümü sonucu, emeğinden daha fazlasını üretebiliyorsa o zaman
toplumdaki bireylerin sayısı artınca üretim de artacak ve yaşam düzeyi
yükselecektir. Öyleyse İbni Haldun için üretim ve nüfus birbirine bağlı iki
iktisadi kavramdır. Bir yandan, üretim nüfus tarafından belirlenir, çünkü daha
yüksek nüfus daha fazla üretim demektir. Daha fazla üretim, daha fazla
işgücüyle, bu ise daha fazla nüfusla orantılı olarak mümkündür. Daha fazla
nüfus, tabii nüfus artışı ve göçlerle oluşabilir.
5-Fiyatlar:
İbni
Haldun’un nüfus teorisinin uzantılarını, fiyatın oluşmasına ilişkin
fikirlerinde de görürüz. Nüfus yoğunluğu ile fiyat arasında bir paralellik
kurmuştur. Ona göre, şehir merkezlerinde yiyecek maddeleri ve diğer hayati
maddeler ucuz, buna karşılık meyva ve refahlı hayatın gerektirdiği maddeler ise
pahalıdır. Aksine, nüfusu gittikçe azalan ve mamur olma niteliğini kaybeden
küçük şehir ve kasaba gibi yerleşme merkezlerinde ise yiyecek ve zaruri
maddeler daha pahalı, ikinci derecede ihtiyaç maddeleri ise daha ucuzdur.
Ona
göre, arz ve talebi oluşturan unsurlar ne olursa olsun, arz ve talep arasında
birbirini etkileme süreci söz konusudur. Yani, her talep kendi arzını yaratır
ve bu arz da bir talebin ortaya çıkmasına yol açar. Fiyatın daha çok talep
tarafından belirlendiğini vurgularken, aşırı bolluğun ve fiyat düşüklüğünün de
zararlı olduğunu belirtir.Öte yandan ona göre, aşırı pahalılıkta zararlıdır.
6-Para:
İbni
Haldun’a göre her devlet iki temel etkene dayanır: bunlardan birincisi şevket
ve asabiyet (kabilecilik, kavmiyetçilik ya da bir kimsenin kabile ya da kavmine
olan bağlılık hissi), ikincisi ise asker yetiştirmek ve beslemek için devletin
muhtaç olduğu paradır. Nasıl bu iki etken devletin temeli ise, yine bu iki
etkenin yetersizliği de devletin zayıflaması demektir.
Altın
ve gümüşten madenlerin kıymetlerinin yükselip alçalması, İbni Haldun’un metal
standardını kabul ettiğini ve altın ve gümüşün fiyatının sabit olmasını
savunduğunu gösterir.
Paranın
iktisadi faaliyete olan etkisi, onun azlığının ekonominin yavaşlamasına yol
açacağı şeklinde belirtilmiştir. Ona göre para, ülke ekonomisinde yaratılır ve
yine ona gitmelidir. Bu anlamda, para yönetenlerle yönetilenler arasında gider
gelir.
7-Gelir ve Servet Dağılımı:
İbni
Haldun’a göre fiyat üç unsurdan oluşur: ücret, kar ve vergi. Fiyatı oluşturan
bu üç unsurdan her biri, aynı zamanda nüfusu oluşturan üç ayrı sınıfın gelirini
ifade eder.
İbni
Haldun’da nasıl, her mal ve hizmeti üretiminde emek temel alınıyor idiyse,
fiyatların oluşumunda da ücretler temel öğe olarak alınmaktadır. Öte yandan,
işgücünün fiyatı olan ücret arz ve talep kanununa göre belirlenmektedir.
Fiyatı
oluşturan ikinci unsur olarak kar, genel tanımıyla, alış fiyatı ile satış
fiyatı arasındaki farktan oluşur, fakat bu farkta arz ve talebe göre
belirlenecektir. İbni Haldun, tüccarın satın aldığı ve sattığı fiyat arasındaki
mal ve paraların kar adıyla anıldığını belirtmiştir. İbni Haldun’daki kar
kavramı çok özel bir anlam taşır; kazancın, geçim için kullanılmaya bölümü ki
bu da tasarruf ve servet birikimi anlamına çok yakındır. Zaten karı riba ve
gasb diye ikiye ayırmaktadır. Merkantil nitelikte olan birinci kavram, ucuz
alım ve pahalı satım farkından doğuyor, ikinci kavram ise üretken emeğin
sağladığı fazlayı içermektedir.
Fiyatı
belirleyen unsurlardan vergiler, yöneticilerin ve tebaanın sahip oldukları
servete ve vergiye tabi mal ve hizmetlere bağlı olarak değişir ve vatandaşların
gelirlerini ve ödeme güçlerini etkiler.
8-Devletin İktisadi Sistemdeki Yeri:
İbni
Haldun’a göre bir ülkede devlet en büyük pazardır. Devlet bir taraftan yol
inşaatı, hamam, cami, hastane, okul, anıt ve bilimsel kuruluşlarla ilgili
hizmetleri yapmasıyla, öbür taraftan da gelir ve harcamalarıyla ekonomiyi ve
toplumsal yapıyı etkiler. Devletin, daha somut haliyle yöneticilerin iktisadi
faaliyetlere bizzat katılmaları, ülke halkına ve bütünüyle iktisadi sürece
olumsuz etkiler yapar. Ona göre, iktisadi süreçte serbest rekabetin varlığı
esas ve iktisadi faaliyetleri tekel halinde yürütmek ise zararlıdır ve bunun
geçici olması arzulanır.
Onun görüşüyle,
hükümdarın ve yöneticilerin ticaretle meşgul olması tebaa için zararlıdır,
çünkü zulüm yapılmasına yol açacaktır, bu da sosyal hayatın ve uygarlığın
çöküşünü hazırlayacaktır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder