6 Eylül 2016 Salı

İBNİ HALDUN’UN İKTİSADİ DÜŞÜNCELERİ

İbni Haldun’un iktisadi düşüncesine ilişkin görüşleri; üretim tarzı ve işbölümü, emek-değer, artık-değer, nüfus, fiyat, para, gelir ve servet dağılımı ile devletin iktisadi sistemdeki yeri başlıkları altında ele alınabilir.
1-Üretim Tarzı ve İşbölümü:
İbni Haldun’a göre, göçebelik ve yerleşiklik devreleri insanlar için tabii bir gerekliliktir. Yani, bedevilik (göçebelik) ve hazerilik (yerleşiklik) olmak üzere iki yaşam tarzını geçirmek insanlar ve toplumlar için tabii ve zaruridir ve buna paralel bir ekonomik ve sosyal yapı göstereceklerdir: kavim ve nesillerin hallerinin başkalığı ve çeşitliliği, onların geçinme şekil ve usullerinin birbirinden başka ve türlüce olmasından ileri gelmektedir. Hemen belirtelim ki, geçinme şekil ve usulleri deyimi hem İbni Haldun’un temel yapı olarak ekonomiyi aldığını hem de ve daha kavramsal olarak bunun üretim tarzı demek olduğunu ortaya koymaktadır. Öyleyse, göçebelik ilk üretim tarzıdır ve insanlar için yaşayış tarzının bu devresini geçirmek onlar için bir zarurettir. İbni Haldun göçebelikten yerleşik üretim tarzına geçişin dinamiğini incelemekte ve yaşam biçimlerini buna göre sınıflamaktadır. Görülmektedir ki, üretim tarzı olarak sadece göçebelik ve yerleşiklik diye ikili bir ayırım esas alınmıştır.
Toplumsal işbölümü kavramı, “iş süreci içerisinde insanların karşılıklı yardımı, insanlar arasındaki işbölümünde ifadesini bulur” şeklinde açıklanmıştır ki bu da üretimin toplumsal örgütlenmesidir. Öyleyse “toplumun özü, insanlar arasında bir işbölümüne dayanan yaşama araçlarının sağlanmasında üyelerinin ortak emeğinde yatar. İbni Haldun toplumların özünün toplumsal işbölümü olduğunu belirtmektedir.
2-Emek-Değer:
İbni Haldun’a göre önce, yaşamak için en zorunlu madde olan gıdayı, daha sonra da diğer zaruri  maddeleri elde etmek için bireyin, topluluğun diğer üyeleriyle ortak üretime gitmesi, yani toplumsal işbölümü gerekir. Öyleyse, bir yandan insanların çalışmaları ve geçinmeleri için gereken nesneleri elde etmeleri gerekir. Öte yandan insan gücü veya emek, üretimin temel faktörüdür. İbni Haldun’da iktisadi ilişkilere girebilmemiz için emeğin zorunlu katılımı önkoşuldur.
İbni Haldun, değerin kaynağında emeğin rolünü belirtmektedir. Üretilen ürün değerinin, onun üretiminde söz konusu emek değerine eşit olduğunun kabulü bunu daha net ifade etmektedir. Emek, üretimin başlıca girdisi servetin ve karın başlıca kaynağıdır.
3-Artık-Değer:
Emek harcayanların ürettikleri ürün miktarının, harcanan emekten daha fazla olması toplumsal işbölümünde bir artık yaratmaktadır. Yaratılan ürünün artık değeri temsil eden kısmına da artık ürün denir. Öyleyse, İbni Haldun bireylerin üretim sürecinde yarattıkları ürün, harcadıkları emeklerinden çok fazladır ve emeklerinden kalan kısmı ihtiyaçlarından fazlasına sarfedilmiş olur demekle, bir fazlanın yaratıldığını kabul eder. Zaten İbni Haldun da bir artık değer teorisi sezinlenmekte ve büyük kazançların, başkalarının emeklerinin veya başka toplumların varlıklarının ele geçirilmesi ile oluştuğunu belirtmektedir.
4-Nüfus:
Her birey, işbölümü sonucu, emeğinden daha fazlasını üretebiliyorsa o zaman toplumdaki bireylerin sayısı artınca üretim de artacak ve yaşam düzeyi yükselecektir. Öyleyse İbni Haldun için üretim ve nüfus birbirine bağlı iki iktisadi kavramdır. Bir yandan, üretim nüfus tarafından belirlenir, çünkü daha yüksek nüfus daha fazla üretim demektir. Daha fazla üretim, daha fazla işgücüyle, bu ise daha fazla nüfusla orantılı olarak mümkündür. Daha fazla nüfus, tabii nüfus artışı ve göçlerle oluşabilir.
5-Fiyatlar:
İbni Haldun’un nüfus teorisinin uzantılarını, fiyatın oluşmasına ilişkin fikirlerinde de görürüz. Nüfus yoğunluğu ile fiyat arasında bir paralellik kurmuştur. Ona göre, şehir merkezlerinde yiyecek maddeleri ve diğer hayati maddeler ucuz, buna karşılık meyva ve refahlı hayatın gerektirdiği maddeler ise pahalıdır. Aksine, nüfusu gittikçe azalan ve mamur olma niteliğini kaybeden küçük şehir ve kasaba gibi yerleşme merkezlerinde ise yiyecek ve zaruri maddeler daha pahalı, ikinci derecede ihtiyaç maddeleri ise daha ucuzdur.
Ona göre, arz ve talebi oluşturan unsurlar ne olursa olsun, arz ve talep arasında birbirini etkileme süreci söz konusudur. Yani, her talep kendi arzını yaratır ve bu arz da bir talebin ortaya çıkmasına yol açar. Fiyatın daha çok talep tarafından belirlendiğini vurgularken, aşırı bolluğun ve fiyat düşüklüğünün de zararlı olduğunu belirtir.Öte yandan ona göre, aşırı pahalılıkta zararlıdır.
6-Para:
İbni Haldun’a göre her devlet iki temel etkene dayanır: bunlardan birincisi şevket ve asabiyet (kabilecilik, kavmiyetçilik ya da bir kimsenin kabile ya da kavmine olan bağlılık hissi), ikincisi ise asker yetiştirmek ve beslemek için devletin muhtaç olduğu paradır. Nasıl bu iki etken devletin temeli ise, yine bu iki etkenin yetersizliği de devletin zayıflaması demektir.
Altın ve gümüşten madenlerin kıymetlerinin yükselip alçalması, İbni Haldun’un metal standardını kabul ettiğini ve altın ve gümüşün fiyatının sabit olmasını savunduğunu gösterir.
Paranın iktisadi faaliyete olan etkisi, onun azlığının ekonominin yavaşlamasına yol açacağı şeklinde belirtilmiştir. Ona göre para, ülke ekonomisinde yaratılır ve yine ona gitmelidir. Bu anlamda, para yönetenlerle yönetilenler arasında gider gelir.
7-Gelir ve Servet Dağılımı:
İbni Haldun’a göre fiyat üç unsurdan oluşur: ücret, kar ve vergi. Fiyatı oluşturan bu üç unsurdan her biri, aynı zamanda nüfusu oluşturan üç ayrı sınıfın gelirini ifade eder.
İbni Haldun’da nasıl, her mal ve hizmeti üretiminde emek temel alınıyor idiyse, fiyatların oluşumunda da ücretler temel öğe olarak alınmaktadır. Öte yandan, işgücünün fiyatı olan ücret arz ve talep kanununa göre belirlenmektedir.
Fiyatı oluşturan ikinci unsur olarak kar, genel tanımıyla, alış fiyatı ile satış fiyatı arasındaki farktan oluşur, fakat bu farkta arz ve talebe göre belirlenecektir. İbni Haldun, tüccarın satın aldığı ve sattığı fiyat arasındaki mal ve paraların kar adıyla anıldığını belirtmiştir. İbni Haldun’daki kar kavramı çok özel bir anlam taşır; kazancın, geçim için kullanılmaya bölümü ki bu da tasarruf ve servet birikimi anlamına çok yakındır. Zaten karı riba ve gasb diye ikiye ayırmaktadır. Merkantil nitelikte olan birinci kavram, ucuz alım ve pahalı satım farkından doğuyor, ikinci kavram ise üretken emeğin sağladığı fazlayı içermektedir.
Fiyatı belirleyen unsurlardan vergiler, yöneticilerin ve tebaanın sahip oldukları servete ve vergiye tabi mal ve hizmetlere bağlı olarak değişir ve vatandaşların gelirlerini ve ödeme güçlerini etkiler.
8-Devletin İktisadi Sistemdeki Yeri:
İbni Haldun’a göre bir ülkede devlet en büyük pazardır. Devlet bir taraftan yol inşaatı, hamam, cami, hastane, okul, anıt ve bilimsel kuruluşlarla ilgili hizmetleri yapmasıyla, öbür taraftan da gelir ve harcamalarıyla ekonomiyi ve toplumsal yapıyı etkiler. Devletin, daha somut haliyle yöneticilerin iktisadi faaliyetlere bizzat katılmaları, ülke halkına ve bütünüyle iktisadi sürece olumsuz etkiler yapar. Ona göre, iktisadi süreçte serbest rekabetin varlığı esas ve iktisadi faaliyetleri tekel halinde yürütmek ise zararlıdır ve bunun geçici olması arzulanır.
Onun görüşüyle, hükümdarın ve yöneticilerin ticaretle meşgul olması tebaa için zararlıdır, çünkü zulüm yapılmasına yol açacaktır, bu da sosyal hayatın ve uygarlığın çöküşünü hazırlayacaktır

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder