6 Eylül 2016 Salı

SANAYİ DEVRİMİ

1.Giriş
İnsanlık, varoluşundan günümüze kadar geçirdiği zaman sürecinde tarihine, birçok köklü değişim merhalesi sığdırmıştır. Ateşten, kara sabana, yazıdan tekerleğe, buhar gücünden elektriğe değin pek çok yenilik ve ilerleme, toplumları dönüştürmüş, daha farklı yeniliklere ışık tutmuştur.
            Sanayi Devrimi de, insanlığın tarihine kaydettiği radikal kopuşlardan birini simgeler. 18. yüzyılın sonlarına denk düşen bu kopuş, üretim güçlerinin yarattığı zincirleri koparıp kendine özgü yapısını ortaya koyan ve günümüze değin kendini besleyecek olan bir büyümenin kalkış noktası sayılabilecek bir dönemi ifade eder. Artık el tezgahlarının yerini, dokuma makinelerinin aldığı, çoğu zanaatkarın işçi olduğu, kadınların ve çocukların emek sürecine hızla katıldığı, tarımsal üretimin dizginlerini sanayi üretimine devrettiği, yeni bir sınıfın -işçi sınıfının doğduğu bir kırılma noktasıdır. Sanayi Devrimi gelişiminin genel çerçevesiyle ele alındığı bu çalışmada, devrim İngiltere eksenli ele alınmıştır. Böyle bir bakış açısı, İngiltere’nin bu devrimde oynadığı önemli rolden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan konu, çeşitli sayısal verilerden de yararlanılarak anlatılmıştır.
2.Devrim Öncesi Avrupa’nın Genel Durumu
            14. ve 18. yüzyıllar arası Avrupa’da –yoğun olarak İngiltere, Fransa ve Hollanda’da- nüfusun veba, salgın hastalık ve açlık gibi sebeplerle iniş-çıkış yaşadığı fakat genel olarak azaldığı, kötü hasat sebebiyle de tarımsal kazançların düştüğü talihsiz yıllar olarak değerlendirilebilir. Biraz daha yakına 18. yüzyıla gelindiğinde nüfusun eskiye nazaran 2-3 katına çıktığı, tarımsal faaliyetlerin yayıldığı, dokuma endüstrisi ve gemi yapımcılığının bir rant alanı haline geldiği ve yakıt olarak kömürün kullanıldığı Avrupa’da yeni bir dönem başlar ve 18. yüzyılın sonuna gelindiğinde, muhteris bir sınıfın, işçi sınıfını ilhak etmesi ve bekasını bu şekilde devam ettirmesiyle endüstriler –dokuma, imalat, gemi, tarım- ayyuka çıkar ve bu dönem ‘Sanayi Devrimi’ adını alır.
            Peki arada geçen dört yüzyılda ne gibi gelişmeler olmuştur ki İngiltere, dünya atölyesi konumuna gelmiş ve peşinden tüm Avrupa’yı bir evrime doğru sürüklemiştir? Sanayi Devrimi karmaşık bir olgudur. Herhangi bir yerde, tek seferde başlamamıştır.[1] Avrupa ülkeleri devrimi tetikleyebilecek pek çok endüstri ve hammaddeye sahipti, fakat İngiltere pamukla başat gitmiştir. O halde devrimin nüvesini oluşturan pamuğu ve dolayısıyla İngiltere’yi bu öncülüğe hazırlayan dönemi incelemek gerekmektedir.
2.1.İngiltere-Hollanda-Fransa Üçlüsü
            İngiltere’nin denize en uzak yerleşim yeri bile denize en fazla 70 mil uzaklıktadır ve bir ada devleti olması sebebiyle, nehir tekneleri ve kıyı gemiciliği taşımacılık için uygundur. Karayolu kullanımını engelleyecek engebe arazi yoktur. Demir ve kömür ihtiyaçlara cevap verecek seviyededir. 1700’lerde İskoçya-Galler-İngiltere’nin birleşmesiyle, bu devletler kendi aralarında gümrük resimlerini kaldırmış, serbest ticaret yapmış ve birçok endüstride korunma tedbirleri almıştır. İngiltere daha önce denildiği gibi bir ada devleti olması sebebiyle deniz taşımacılığı alanında avantajlara sahiptir. Fakat henüz gemi inşa endüstrisine sahip değildir. Gemi inşa endüstrisi Hollanda’nın tekelindedir.
            Hollanda topraktan çok, su kullanan bir ülkedir.[2] 16. ve 17. yüzyıllar arasında Avrupa’nın hem deniz taşıyıcısı, hem tüccarı hem de köle trafiğinin yürütücüsü olmuştur. Çünkü verimli topraklara sahip değildir ve bu yüzden ekonomisi su üzerinden dönmektedir. Hansalılara yapılan saldırılar Hollanda’nın işine gelmiş ve Hollanda boşaltılan topraklardaki hammaddeleri kullanmaya, pazarlamaya ve hatta gemi inşa hammaddesi olarak kullanmaya başlamıştır. Ayrıca köle trafiğinin yürütücüsü olduğu için de ucuz hammadde sağladığı gibi, bunları işleyecek, pazarlanmasını sağlayacak ucuz emek fırsatını da kullanmıştır. Öyle ki 17. yüzyılda İngiltere’ye gemi satacak düzeye gelmiştir.[3] İngiltere bu avantajı yok etmek için kendi sömürge ve kolonileri arasında serbest ticaret yapabilmek adına denizcilik yasaları düzenlemiştir. Fakat Hollanda tedbirini almış ve hinterlandını Doğu Akdeniz’e, İzmir ve Halep’e kaydırarak yün, keten, şarap pazarlayarak denizyolu merkezi haline gelmiştir. Bu kez İngiltere daha kapsamlı denizcilik yasaları düzenlemiş. Bundan sonra Hollanda eskisi kadar şanslı olmamıştır. Çünkü pamuk yola çıkmıştır.
            Hollanda’nın geniş denizyolu taşımacılığından en çok Fransa faydalanmıştır. Fransa’nın iklim yelpazesi oldukça geniştir ve toprakları da kullanıma uygundur. Fakat büyük toprak varlığının fazlalığıyla iyileşen tarımsal faaliyetlerden elde ettiği ürünleri ucuz taşımacılık gerektireceğinden, %40’ı deniz seviyesinin altında olduğu için tarım yapamayan Hollanda’nın ucuz taşıma avantajı, Fransa’nın tarım avantajıyla mübadele edilmiştir. Ancak bu durum 17. yüzyılda gerçekleşmiştir. Çünkü Fransa 15. yüzyılda Yüzyıl Savaşları ve 16. yüzyılda Avrupa ekonomik bunalımı yaşamıştır. 17. yüzyılda Hollanda ile taşımacılık ilişkileri kuran Fransa ulaşım, denizcilik konularında tedbirler almaya başlamıştır. Colbert, ülkesinde eksik gördüğü ve gelişmesini istediği her sektör için her türlü teşvik uygulayarak, 1667’de mamul ithalatı vergi oranlarını 2 katına çıkarmış ve Hollanda’nın etkinliği sonlandırma meramında ısrarcı olmuştur.[4] 1713’lere kadar deniz taşımacılığı ve karayolu teşvikleri devam eden Fransa, İngiltere’ye yün, demir karşılığında ticarete hazır konuma gelmiştir.[5]
            Bu sırada İngiltere yavaş ve emin adımlarla ilerlemiştir. Tarımda kullanılmak üzere bataklık alanlar kurutulmuş, bu şekilde üretim arttırılmış ve ihraç etmek için bir kısım da artık elde edilmiştir. Tarım iyileşince, sıra imalat sektörüne gelmiştir. İngiltere’de dokuma ürünlerinin oldukça ucuz olduğu bu dönemde, kadın eğiricilerin sayısı da oldukça fazladır ve bu basit endüstri için su gücü yeterli olmuştur.
İngiltere birçok endüstride ithal yasakları koymuş ve korunma tedbirleri uygulamıştır. Örneğin; 1700’lerde Fransız ipeklilerine ithal yasağı konulmuştur. İngiltere, kendinde olmayan endüstrilerin açığını bu vergiler ve yasaklarla kapatmaya çalışmıştır. Dokuma endüstrisini koruyabilmek için de bir takım tedbirler almıştır.
- Çiftçilerin yün ihracı yasaklanmıştır.
- Dokuma ustalarının göçüne izin verilmemiştir.
- Yabancı mamullere ağır vergiler konulmuştur.
- Pamuk kullanımı kontrol edilmiştir.
- Ölülerin yünlü kefenle sarılmaları zorunluluğu getirilmiştir.
            1580’de Doğu Akdeniz’den ham pamuk, İrlanda’dan da keten getirilerek, pamuk-keten karışımı kumaşlar üretmeye başlanmıştır. Daha sonra renkli desenli kumaşlar da getirilmeye başlanmıştır. Bu yeni kumaşlar halkın ilgisini çekmiş ve beğeni toplamıştır. Fakat bu durum yerli yün üreticilerini kızdırmıştır. Yün üreticilerinden gelen tepkilerden sonra, 1770’te ham kumaş girişi yasaklanmış, fakat keten-pamuk karışımı ise yasak dışı kalmıştır. Eğirme makinesinin icadı ve pamuk ekiminin yaygınlaşmasıyla İngiliz pamuklu dokuma endüstrisi fitilinin ateşlenmesini beklemiştir.
            İngiltere’nin maden sektörüne bakılacak olursa; 16. yüzyılda demir, çinko, bakır, kurşun, kalay kullanılmış fakat beklenen kar oranlarına ulaşılamamıştır. Daha sonra yüksek ısılı fırının ülkeye girmesi ile demir ilk başta beklenen karı sağlamış, ancak daha sonra sıkıntılı bir sektör olmuştur. Çünkü 1 ton demiri eritmek için, 2 ton odun kömürüne ihtiyaç duyulmuştur. Bunun için de fırın civarındaki ağaçlar kesilmiştir. Yeniden ağaç yetiştirmek için yaklaşık 15-20 yıla ihtiyaç duyulmuştur. Bu durumda yıllar geçtikçe odun kömürü hammaddesinin azalmasıyla maliyetler yükselmiştir.
Tablo1- İngiltere demir maliyet artışı;[6]
1550
%5
1750
%80

            1650 yılında kömürden kok elde edilmiş ve kömür üretim için kullanılmıştır. 1700 yılında 3.000.000 ton olan kömürün 1.250.000 tonu ihraç edilmiştir. Aynı zamanda Almanya, Belçika ve Fransa’nın toplam kömür üretimi 6.000.000 tondur.
Tablo2- İngiltere kömür üretim oranları;(ton)[7]
1550
200.000
1700
3.000.000
1800
10.000.000

            Son olarak İngiltere’nin denizcilik yasalarına bakılacak olursa, Hollanda’nın deniz taşımacılığı tekelini nasıl kaybettiği daha iyi anlaşılabilir. Bu yasalar 1664 ve 1673’te çıkarılmıştır.
- Yabancı tekneler, limanlardan uzaklaştırılmıştır. İngiltere’nin kolonileri ve sömürgeleri ile yapacağı ticaret ya İngiltere gemileriyle ya da koloni ve sömürgelerinin gemileriyle taşınmıştır. Kıyı trafiği yabancı gemilere kapatılmıştır.
- İngiltere’ye Asya, Afrika ve Amerika’dan gelecek mallar sadece İngiliz gemileriyle taşınmıştır.
- İngiltere’nin ihraç ettiği mallar İngiliz gemileriyle taşınmıştır.
18. yüzyılda Hollanda’nın endüstride kullandığı tekniklerin de taklit edilmesiyle Hollanda’nın üstünlüğü sona ermiştir. Diğer ülkelerin kendi mallarını korumasıyla Hollanda’nın satış, pazarlama, taşıma fırsatları azalmış, hammaddelere sahip olmaması arz sürekliliği tehlikeye düşürmüş ve ticaret alanını daraltmıştır. Böylece Hollanda büyük zarara uğratılmıştır. İngiltere deniz ticaretini 1720-1760 arası iki kat, 1795’ten sonra da iki kat daha arttırmıştır.
3.Sanayi Devrimi
17. yüzyılın sonlarına doğru, Akdeniz ekonomik üstünlüğünü kuzey denizine teslim etmişti.[8] 16. yüzyıl boyunca Avrupa’da en gelişmiş alan olan Orta ve Kuzey İtalya yani Akdeniz; İspanya’nın Amerikan hazineleriyle zenginleştiği dönemde, altın çağını yaşamıştır. Ancak 15. yüzyılın diğer Avrupa ülkelerine göre daha geri kalmış ülkesi olan İngiltere, 17 yüzyılın sonlarına doğru ve sonrasında önemli bir imparatorluk haline gelmiştir. Bu durumun hazırlayıcısı da; Sanayi Devrimi olarak adlandırılan tarihi kırılma dönemidir.
Sanayi Devrimi kavramının, İngiltere ile bütünleşik bir yapı olarak algılanışının nedenleri nelerdir, neden İngiltere gibi sorulara yanıt aramaya geçmeden önce, kavramın kullanımına ilişkin bazı açıklamaları sunmak faydalı olacaktır. Wallerstein’in bu konudaki tartışmalara değindiği şekline göre; kavramın teknik değişiklikten çok yeni bir toplum düzeni kurulması olarak kullanımının 1850’lerde Lamartine’e dayandırılması gerektiği öne sürülmektedir (Williams Raymond’dan aktardığı şekli ile)[9]. Yine kavramın, Adolphe Blanqui, Frederich Engels, John Stuart Mill ve Karl Marx tarafından kullanıldığından bahsedilmektedir. Herbert Heaton, Arnold Tonybee’nin kavramı Marx’tan aldığını ve onu akademik çevrenin kullanımına sunduğunu öne sürer.[10] Bunlara ek olarak, Arnold Tonybee “devrim” kavramı çerçevesinde, bu endüstrileşme döneminin analizini yapan ilk iktisat tarihçisidir. Yine Rostow Sanayi Devrimi’ni, uzun bir süreçten çok, ani ve hızlı bir değişim olarak görmüş ve bunu 1783-1802 gibi kısa bir döneme yerleştirmiş ve İngiliz ekonomisinin, sürekli büyümeye ilişkin “kalkışa” geçtiği dönülmez bir dönemin başlangıcı olarak ifade eder.[11] Öte yandan John U. Nef, teknolojik değişimin ve sanayinin başlangıcına dair, 16. ve 17. yüzyılları işaret etmiş ve bu dönemlerdeki gelişmelerin 18.ve 19. yüzyıldaki gelişmeler kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.[12] Yani meseleyi tarihsel devamlılık üzerine oturtmaya çalışmıştır.
Sanayi Devrimi, net olarak başı ve sonu olamayan bir olgudur denebilir. Genel anlamda ifade etmek gerekirse de; 18. yüzyılın ikinci yarısından sonra, üretim ve makine ilişkisinin geleneksel yapısındaki köklü değişimin akabinde sosyal yapıları dönüştürmesi anlamına gelir. Özellikle 1780’lerden sonrası, etkileri günümüze değin gelen, iktisadi büyümenin kalkışa geçtiği, üretim ve tüketim kalıplarının, ekonomi politikalarının, sosyal ilişkilerin yeniden düzenlendiği bir tarihi işaret etmektedir. El tezgahlarının yerini dokuma makinelerinin aldığı, çoğu zanaatkarın işçi olduğu, kadınların ve çocukların hızla emek sürecine katıldığı, tarımsal üretimin dizginleri artık sanayi üretimine devrettiği, fabrikalaşma ile yeni bir sınıf olan işçi sınıfının doğduğu kırılma noktasıdır Sanayi Devrimi.
Bu devrimin başını da İngiltere çekmiştir. Hobsbawm’a göre bunun sebebi ne olursa olsun, bilimsel ve teknolojik değildir.[13] Çünkü çağdaşı sayılabilecek Fransız İhtilali’nin vurguladığı bilimsel üstünlük bakımından öncü olmadığı söylenebilir ve yine Oxford ile Cambridge üniversitelerini de düşünsel anlamda verimsiz saymaktadır, Hobsbawm.[14] Zaten Sanayi Devrimi’nin teknik yenilikleri de ( uçan mekik, iplik büküm aleti, masura makinesi gibi) gösterişsiz ve o dönemin doğramacılarının ya da atölye işçilerinin uğraş alanlarının çok da ötesinde şeyler olmamışlardır. Dönemin bilimsel açıdan karmaşık aygıtı sayılan John Watt’ın buhar makinesi (1784)  bile dönemin bilinen fizik kurallarının daha fazlasını gerektirmemiştir.[15] İngiltere’nin devrimde öncü ülke oluşunun altında daha farklı nedenler aranabilir.
“ Sanayi Devrimi’nden bahseden pamuktan da bahsediyor demektir.” [16]
Hobsbawm’ın böyle bir vurgu yaptığı pamuk, devrimin en önemli unsurlarından biridir. Asıl önemi de onun Sanayi Devrimi’nin bir bakıma hızlandırıcısı olmasından kaynaklanmaktadır denebilir. 1730’lara doğru üretim biçiminin kazandığı yeni veçhe dokuma endüstrisinde pamuğun yerini oldukça önemli hale getirmiştir. Uluslararası ticaretin içinde pamuklu üretimin yeri artarak ilerlemiştir. Ayrıca sömürge ticaretinde de bir yan ürün niteliğindedir.[17] 18.yüzyıl başlarında, Hindistan’da saf pamuklu üretim, Avrupa’ya pazarlanmaktaydı ve bu ülke pamuklu dokuma ticaretinde dünya genelinde önemli bir konumdaydı. Ancak İngiltere’nin sömürge anlayışı bu durumu tersine çevirmiştir. Hint ürünlerine uygulanan ithalat yasakları ve arttırılan vergi oranları gelecekte iç pazardaki hakimiyetini sağlamasına yardımcı olmuştur. 1813 yılında, Hint pamukları ve ipekleri İngiliz kumaşından %50-60 oranında daha ucuz piyasaya sahip olmuştur.[18] İngiltere; Hindistan’a giden kumaşına az, İngiltere’ye giren Hint kumaşına daha fazla vergi uygulayarak Hindistan pazarını bir anlamda istila etmiştir ve bunun sonucunda, ihracatın yaklaşık %25’ini buraya yönlendirmeyi başarmıştır. Böylelikle ticari karlar artmış ve sermaye birikiminin artığı sanayide atılacak adımları besler niteliğe bürünmüştür denebilir. Şöyle ki; 1815 ile 1832 yılları arasında Hint pamuklularının ihracatı 1.3 milyon sterlinden 100 bin sterline düşmüştür. Bu; 16 yılda 12-13 kat ticari kayıp anlamına gelir. Aynı dönem İngiltere’den ithal edilen pamuklu kumaşın değeri 26 bin İngiliz lirasından 400 bin liraya çıkmıştır. Nitekim 1850 yılında İngiliz pamuklularının dörtte birinin pazarı artık garanti altındadır. Hindistan’ın üretim gücüne darbe anlamına gelen bu gelişmelere çarpıcı bir gösterge de; en sanayileşmiş Hint kenti Dakka, bahsi geçen tarihe yani 1850’lere gelindiğinde nüfusu 150 binden 30-40 bine düşmüştür.[19]  Hindistan’dan Büyük Britanya’ya pamuk ihracatı, 1846’da 34.540.143 libre, 1860’da 204.141.168, 1865’de 445.947.600 libre olmuştur.[20] Ayrıca İngiltere’de 1813 yılında 2.400 olan makineli dokuma tezgahı sayısı 1829’da 55.000, 1833’de 85.000 ve 1850’de 224.000’e çıkmıştır.[21]
Bunlara ek olarak, İspanya, Portekiz, Hollanda, Fransa ve İngiltere, köle ticaretini önemli gelir kaynağı haline getirmiş, gerek ticari kazanç olarak gerekse emek arzı olarak kullanmışlardır. Dönemin önemli köle ticareti merkezlerinden biri olan Liverpool’da, sırasıyla 1730 yılında 15, 1751’de 53, 1760’ta 74, 1770’de 96 ve 1792’de132 gemi;  köle ticaretinde kullanılmıştır.[22] Ayrıca 1750’lerde köle plantasyonlarından, hammadde elde edilmesi içinde faydalanılmıştır.
Sanayi Devrimi’nin bir diğer ayağı da, enerji ve bunun makineler ile üretime katılmasıdır. Buharlı motor ucuz ve kolaylıkla kontrol edilebilen bir güç kaynağıydı. Kömürden sağlanan kimyasal enerji, mekanik enerjiye dönüşüyordu. Bu durum artık, sanayi teşebbüslerinin nehir kenarlarında kurulmasının önemini azaltmıştır. Bunun yerine yakında bir kömür madeninin bulunması yeterliydi. Durum böyle olunca, nüfus da nispeten, kömür ocaklarının yoğun olduğu bölgelerde yoğunlaşmıştır.1720’lerde, demir kok kömürü ile eritilmeye başlanınca, odun kömürüne olan bağımlılık azalmıştır. Böylece, demirin eritilmesinin veya işlenmesinin, hem daha hızlı hem de daha az maliyetle yapılabilmesi mümkün olmuştur. 1700’ de Britanya’da kömür üretimi 3 milyon ton civarında tahmin edilmekte iken[23] bu rakam 1800’ gelindiğinde 10 milyon tona çıkmıştır. Almanya ve Fransa’nın toplamı ise yaklaşık 6 milyon ton civarındadır.[24] Bu alanda, özellikle İngiltere, kısmen daha avantajlıdır. Bu avantajı iki noktada betimlenebilir; birincisi, kendi üretimini karşılayacak kadar yeterli kaynakların mevcut oluşu, ikincisi ve daha da önemlisi, kuzeydoğudaki zengin yatakların limana yakın oluşudur. Bu sayede demir yolu, nehir yolları, kanallar yapıldıkça hem iç bölgelerdeki yataklar karlı hale gelmiş hem de navlun giderleri azalmıştır denebilir. Fakat belirtilmelidir ki o dönem maden işletmeciliğinde derin damarlar açma, gaz zehirlenmesinin önlenmesi, maden patlamaları gibi sorunlar, üretim ve çalışan açısından, 1900’lere kadar çok fazla ilerleme kaydedilmeyen problemler olmuştur.[25]
4.Teknik İlerlemeler
            16. ve 17. yüzyıllarda dokuma, kumaş boyama, kurdele bağlama, ağaç kesme-basım, gemi inşası gibi azımsanmayacak ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu endüstriler için su ve rüzgar gücü yeterli olmuştur. 18. ve 19. yüzyıllar ise karmaşık makinelerin kullanıldığı, tarımda ağaç ya da demirden aletler yerine, daha sağlam çelik aletlerin yapıldığı, odun kömürü ocakları yerine maden kömürü ile çalışan fırınların kullanıldığı, yeni bir güç kaynağının, buharın,  insanların üretebileceği şeylerin miktarını arttırdığı ve bunları bir yerden başka bir yere taşınması için gerekli süreyi günlerden saatlere düşürdüğü yüzyıllar olmuştur.
            16. ve 17. yüzyıllarda ağır endüstrilerde (iplik bükme, dokuma) su gücü kullanılmıştır. Bu nedenle imalathaneler suyun hızla aktığı bölgelerde toplanmış ve su dolapları kurulmuştur. Ancak mevsimin kurak gittiği ya da suyun buz tuttuğu dönemlerde su dolapları durmuştur.[26] Yel değirmenleri, su dolaplarından daha verimli çalışmış fakat rüzgarın şiddetli olmadığı zamanlarda kesikli çalışmıştır. İş gücünden tasarruf, sağlayacak ilk makine 1733’te John Kay’ın icat ettiği uçan mekik olmuştur. Bu gelişme ipliğe olan talebi arttırmıştır, çünkü bu makineyle bir dokuyucunun, iki işçinin işini yapması mümkün kılmıştır. Teknik ilerlemeler bundan sonra kümülatif olarak ilerlemeye başlamıştır. Bu arada yerli dahiler emeği ve maliyeti düşürmenin yollarını aramış, alet ve makine yapımıyla uğraşımışlardır. Örneğin; 1700’de İskoçyalı bir kağıt imalatçısı bulduğu paçavra kesme makinesinin, 8 işçinin yapabildiğinden daha fazla iş yapabileceğini iddia etmiştir. En zor iş bükülmüş ip elde etmekmiş. Bir pamuklu dokuma tezgahı için, 4 bükümcünün üretimini kullanılmakta, bir yünlü dokumacı ise ipliğin bükümü için 10 kişinin sürekli çalışmasını gerektirmekteydi.[27] 1779’da Lancashirelı çıkrık bükümcüsü Crompton, tezgahın ve çıkrığın özelliklerini birleştirerek yeterli miktarda sağlam ip üretmeyi mümkün kılmıştı.
            1700’lere gelindiğinde ev veya kentsel kullanım için suyu yukarı çıkarmak ve madenlerdeki su baskınlarını önlemek için Newcomen 1705’te pompa sapının ucuna dikey bir piston ve silindir yerleştirerek, pistonun inip çıkmasını ve bu hareket esnasında hava boşluğu yaratarak suyun yukarı çıkmasını sağlamıştı. 1720’de Newcomen’in makinesi birçok maden endüstrisinde ilgi odağı olmuştu. 1763’te Newcomen’in arızalanan makinesini tamir eden Watt, yeni bir şey bulmuştu, ‘buhar makinesi’. Buharı ısıtıp, soğutmak yerine, buharı ayrı bir kapta yoğunlaştırmıştı. Bu şekilde 1769’da yakıttan büyük ölçüde tasarruf sağlamıştı. Daha sonra Crompton’un çıkrık makinesi ile Watt’ın buhar makinesi birleşmiş ve pamuk fabrikaları kömürün bol ve ucuz olduğu şehirlerde sermayenin somut halini oluşturmaya başlamıştır. Pamuk sektörünün bu şekilde şahlanması, ithalatta büyük miktarlarda artışlar meydana getirmiştir. Birleşik Amerika 1860’ta 500.000 tondan fazla ham pamuk ithal etmişti.[28]

Tablo3- pamuk sektörü ithalat oranları;(ton)
1700
500
1770
2.500
1800
25.000

4.1.Ulaşım
1790’larda Watt’ın buhar makinesi pek çok biçimde geliştirilmiştir. Maden ocağında asansör olarak ve madenlerdeki suyu pompalamak için kullanılmıştır. 1804’te Trevithick buharlı lokomotifi icat etmiştir. Daha sonra Trevithick’in deneyimleriyle yola çıkan George Stephenson’un uğraşları sonuç vermişti. 1830’da ilk yolcu treni Manchester ile Liverpool arasında işledi. İnsanlar bir anda, hayal bile edemeyecekleri hızlarda hareket etmeye başladılar. Bir şehirde üretilen şeyler bir başka şehre, birkaç saatte ulaşabiliyordu.[29] 1850 yılına gelindiğinde, demiryolu hasılatlarının üçte ikisi yolcu taşımacılığından sağlanmıştır. Saatte 20 millik hızlara ulaşabilen trenler, özellikle Liverpool’dan Manchester’a uzanan hat boyunca yük ve küçük eşya taşımacığında büyük kolaylıklar sağlamıştır. Aşağıdaki tabloda 1838-1928 arası demiryollarında taşınan yolcu sayısı verilmiştir. 1850’lerden sonra, demiryolu taşımacılığı yolcu taşımacılığından ziyade, hammadde, kömür ve ağır endüstri malzemeleri taşıyan yük trenlerine ağırlık verilmiştir. Aynı zamanda demiryolları, uluslararası ticareti kolaylaştırmış, sömürge kaynaklarına erişimi daha da kolaylaştırmıştır.                           Tablo 4- 1838-1928 arası demiryollarında taşınan yolcu sayısı;           
Tablo5- Birleşik Krallık demiryolları;
Yıllar
Uzunluk(mil)
Ödenmiş Sermaye
Yolcu
1838
500
---
---
1850
6.600
240.000.000
73.000.000
1870
15.500
530.000.000
337.000.000
1890
20.000
947.000.000
818.000.000




Kaynak; Herbert Heaton, s446.
1650’lerde kömürden kok elde edilmiş fakat 18. yüzyıla kadar Avrupalının birçoğu kömür için yanan bir şey diye bahsetmiştir. Kömür 3 şekilde kullanılmıştır; nüfusa ısı sağlamak için, üretime gerekli enerji sağlamak için ve ihraç etmek için. Pamuktan sonra ikinci önemli endüstri kömür olmuştur. Keza bu ülkenin kendi kendine yetebildiği tek endüstriydi.
5.Sonuç Yerine
Pamuklu dokuma, yün, kömür, köle ticareti, pazar payının genişliği gibi faktörler elbette ki o dönemde bir ülke için en önemli bileşenlerdi. Ancak bu ülkenin öncülüğü bunların uyumlu bir şekilde bir araya getirilmesiyle mümkün olabilirdi. Topraksız köylüyü ya da küçük toprak sahiplerini çalıştıran kiracı çiftçiler tarafından ekilen topraklar, artık ticaretlerle uğraşan lordların elindeydi.[30] Tarım da hızla büyüyen tarım dışı nüfusu beslemek için, üretkenliğini ve üretimini arttırma, kentlere emek arz etme ve ekonomiye bu şekilde sermaye birikimi sağlama işlevlerini de -19. yy. başlarına kadar da olsa- yerine getirmesiyle artık geriye yalnızca sanayileşmek kalıyordu. Bu adımın atılması da dönemin yetenekli ve girişimci tüccarlarıyla mümkün oluyordu. İngiliz ekonomi politikalarının ticarette sağladığı kolaylıklar ile, az bir sermayeyle işe koyulmak mümkün hale geliyordu. Nitekim 18. yüzyıl sonlarına doğru, özetle bahsedilen durum Britanya’ya sanayileşmede büyük ilerlemeler sağlamıştır. Önceki bölümlerde bahsedilen bu büyük gelişmelerin sonucunda, dünya geneli iktisadi yapısı kapitalist biçimde örgütlenmeye hız vermiştir. Üretim ve ticaret, karı en çoklamak ve sermaye birikimi yaratarak, yeni iş alanlarına veya mevcut sermaye stokuna ek yatırımlar yapılmasının önünü açmıştır.
19. yüzyıl başlarındaki Napolyon Savaşları, 1815’teki kıtlık dönemleri, 1820’lerde artan şehirleşme oranlarının yanında tarım ürünlerinin talebinin artması, işçi sınıfının giderek artan sıkıntıları, köy yoksullarının artması gibi olumsuzluklar dönemin sosyal yapısındaki radikal talepleri arttırmış, sınıfsal uçurumları derinleştirmiştir. Makinelerin kullanımının yaygınlaşmasıyla, işçi kendini sermayenin somutlaşmış şekli olan bu emek aracının rakibi olarak görmeye ve bu emek aracıyla savaşmaya başlamıştır. Bu makinelerin kullanımı işçiye olan talebi azaltmıştır. Böyle bir ortamda, Luddistler olarak ortaya çıkan işçi grubu, makinelere karşı bir kırım hareketi başlatmışlardır. Farklı sosyal çevrelerden oluşan Çartistler, 1838 tarihinde halk anayasası önerileriyle ortaya çıkan muhalif hareketlerden birisidir. Artan makineleşmeyle birlikte, milyonlarca insanın yaşam ve çalışma koşulları değişmişti. Yeni fabrikaların dumanının tüttüğü her yerde, aynı zamanda oralarda çalışanların kendiliğinden öfke ve direniş patlamaları da olmuştur.[31] İngiltere ve Avrupa’nın bu başarıyı kazanmasında işçi sınıfının, kadınların, çocukların payı yadsınamayacak ölçülere varmıştır. Endüstrileşme dalgasında bu insanlar bedenlerinden, sağlıklarından fedakarlık etmişlerdir. Özellikle çocuklar ergenlik dönemlerinde, uyumaları ya da yemek yemeleri gereken saatlerde fabrikalarda makine temizlemekte, kömür madenlerinde, vantilasyon kapaklarını açıp kapatmaktaydı. 1835 yılında pamuklu dokuma fabrikalarındaki işçilerin dörtte birinden daha azı, yaşı on sekizden yukarı erkeklerdi; % 48’i kadınlar ve kızlar ve %13’ü de on dört yaşının altında çocuklardı.[32]





[1] - Braudel s415.
[2] -Heaton s242.
[3]-age s242.
[4]- age  s258.
[5] -age s263.
[6] -age  s276.
[7] -age  s277.
[8]-Güran, s101.
[9]- Wallerstein, s3-14.
[10]-age s12.
[11]- Aktaran Güran s115.
[12]- Aktaran .Güran s114.
[13]- Hobsbawm s38.
[14]-age s39.
[15]-age s40.
[16]-Hobsbawm s52.
[17]- age s53.
[18]-Başkaya s62.
[19]-Aktaran Başkaya s63.
[20]-Marx s431.(cilt 1)
[21]-Hobsbawm s59.
[22]-Marx s723.(cilt 1)
[23]-Heaton s432.
[24]-age s432.
[25]-age s432.
[26] -Heaton s424.
[27] -age  s419.
[28] -Güran s63.
[29] - Aktaran, Harman, s314.
[30] -Hobsbawm, s40.
[31] -Harman, s319.
[32] - Uzun, s203-218.

KAYNAKÇA
Chris Harman, Halkların Dünya Tarihi: Taş Çağından Yeni Bin Yıla, Çeviren; Uygur Kocabaşoğlu, Yordam Yayınları, 1.Baskı, İstanbul, 2010.
Eric J. Hobsbawm, Sanayi ve İmparatorluk, Dost Kitabevi, 4. Baskı, Ankara, 2008.
Eric J. Hobsbawm, Devrim Çağı, Dost Kitabevi, 9.Baskı, Ankara, 2003.
Fernand Braudel, Uygarlıkların Grameri, İmge Kitabevi,3.Baskı, Ankara, 2006.
Fikret Başkaya, Azgelişmişliğin Sürekliliği, İmge Kitabevi, 2.Baskı, Ankara, 1991.
Herbert Heaton, Avrupa İktisat Tarihi, 1.Baskı, Paragraf Yayınları, Ankara, 2005.
Immanuel Wallerstein, Modern Dünya Sistemi III, Yarın Yayınevi, 1.Baskı, İstanbul, 2011.
Karl Marx, Kapital I. Cilt, Sol Yayınları, 9.Baskı, Ankara, 2009.
Server Tanilli, Uygarlık Tarihi, Alkım Yayınları, 23.Baskı, İstanbul, 2006.
Tevfik Güran, İktisat Tarihi.(yayın yılı belirtilmemiş.)
Ahmet Uzun, Sanayi Devrimi Esnasında Çalışma Şartları Prof. Dr. Nusret Ekin’e Armağan, s203-218, Ankara 2000.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder