1.Giriş
İnsanlık, varoluşundan günümüze kadar geçirdiği
zaman sürecinde tarihine, birçok köklü değişim merhalesi sığdırmıştır. Ateşten,
kara sabana, yazıdan tekerleğe, buhar gücünden elektriğe değin pek çok yenilik
ve ilerleme, toplumları dönüştürmüş, daha farklı yeniliklere ışık tutmuştur.
Sanayi Devrimi de, insanlığın
tarihine kaydettiği radikal kopuşlardan birini simgeler. 18. yüzyılın sonlarına
denk düşen bu kopuş, üretim güçlerinin yarattığı zincirleri koparıp kendine
özgü yapısını ortaya koyan ve günümüze değin kendini besleyecek olan bir büyümenin kalkış noktası sayılabilecek
bir dönemi ifade eder. Artık el tezgahlarının yerini, dokuma makinelerinin
aldığı, çoğu zanaatkarın işçi olduğu, kadınların ve çocukların emek sürecine
hızla katıldığı, tarımsal üretimin dizginlerini sanayi üretimine devrettiği,
yeni bir sınıfın -işçi sınıfının doğduğu bir kırılma noktasıdır. Sanayi Devrimi gelişiminin genel
çerçevesiyle ele alındığı bu çalışmada, devrim İngiltere eksenli ele
alınmıştır. Böyle bir bakış açısı, İngiltere’nin bu devrimde oynadığı önemli
rolden kaynaklanmaktadır. Bu açıdan konu, çeşitli sayısal verilerden de yararlanılarak
anlatılmıştır.
2.Devrim Öncesi Avrupa’nın Genel
Durumu
14.
ve 18. yüzyıllar arası Avrupa’da –yoğun olarak İngiltere, Fransa ve
Hollanda’da- nüfusun veba, salgın hastalık ve açlık gibi sebeplerle iniş-çıkış
yaşadığı fakat genel olarak azaldığı, kötü hasat sebebiyle de tarımsal
kazançların düştüğü talihsiz yıllar olarak değerlendirilebilir. Biraz daha
yakına 18. yüzyıla gelindiğinde nüfusun eskiye nazaran 2-3 katına çıktığı,
tarımsal faaliyetlerin yayıldığı, dokuma endüstrisi ve gemi yapımcılığının bir
rant alanı haline geldiği ve yakıt olarak kömürün kullanıldığı Avrupa’da yeni
bir dönem başlar ve 18. yüzyılın sonuna gelindiğinde, muhteris bir sınıfın,
işçi sınıfını ilhak etmesi ve bekasını bu şekilde devam ettirmesiyle
endüstriler –dokuma, imalat, gemi, tarım- ayyuka çıkar ve bu dönem ‘Sanayi Devrimi’ adını alır.
Peki arada geçen dört yüzyılda ne
gibi gelişmeler olmuştur ki İngiltere, dünya atölyesi konumuna gelmiş ve
peşinden tüm Avrupa’yı bir evrime doğru sürüklemiştir? Sanayi Devrimi karmaşık
bir olgudur. Herhangi bir yerde, tek seferde başlamamıştır.[1]
Avrupa ülkeleri devrimi tetikleyebilecek pek çok endüstri ve hammaddeye
sahipti, fakat İngiltere pamukla başat gitmiştir. O halde devrimin nüvesini
oluşturan pamuğu ve dolayısıyla İngiltere’yi bu öncülüğe hazırlayan dönemi
incelemek gerekmektedir.
2.1.İngiltere-Hollanda-Fransa
Üçlüsü
İngiltere’nin
denize en uzak yerleşim yeri bile denize en fazla 70 mil uzaklıktadır ve bir
ada devleti olması sebebiyle, nehir tekneleri ve kıyı gemiciliği taşımacılık
için uygundur. Karayolu kullanımını engelleyecek engebe arazi yoktur. Demir ve
kömür ihtiyaçlara cevap verecek seviyededir. 1700’lerde
İskoçya-Galler-İngiltere’nin birleşmesiyle, bu devletler kendi aralarında
gümrük resimlerini kaldırmış, serbest ticaret yapmış ve birçok endüstride
korunma tedbirleri almıştır. İngiltere daha önce denildiği gibi bir ada devleti
olması sebebiyle deniz taşımacılığı alanında avantajlara sahiptir. Fakat henüz
gemi inşa endüstrisine sahip değildir. Gemi inşa endüstrisi Hollanda’nın
tekelindedir.
Hollanda topraktan çok, su kullanan
bir ülkedir.[2]
16. ve 17. yüzyıllar arasında Avrupa’nın hem deniz taşıyıcısı, hem tüccarı hem
de köle trafiğinin yürütücüsü olmuştur. Çünkü verimli topraklara sahip değildir
ve bu yüzden ekonomisi su üzerinden dönmektedir. Hansalılara yapılan saldırılar
Hollanda’nın işine gelmiş ve Hollanda boşaltılan topraklardaki hammaddeleri
kullanmaya, pazarlamaya ve hatta gemi inşa hammaddesi olarak kullanmaya
başlamıştır. Ayrıca köle trafiğinin yürütücüsü olduğu için de ucuz hammadde
sağladığı gibi, bunları işleyecek, pazarlanmasını sağlayacak ucuz emek
fırsatını da kullanmıştır. Öyle ki 17. yüzyılda İngiltere’ye gemi satacak
düzeye gelmiştir.[3]
İngiltere bu avantajı yok etmek için kendi sömürge ve kolonileri arasında
serbest ticaret yapabilmek adına denizcilik
yasaları düzenlemiştir. Fakat Hollanda tedbirini almış ve hinterlandını
Doğu Akdeniz’e, İzmir ve Halep’e kaydırarak yün, keten, şarap pazarlayarak
denizyolu merkezi haline gelmiştir. Bu kez İngiltere daha kapsamlı denizcilik yasaları düzenlemiş. Bundan
sonra Hollanda eskisi kadar şanslı olmamıştır. Çünkü pamuk yola çıkmıştır.
Hollanda’nın geniş denizyolu
taşımacılığından en çok Fransa faydalanmıştır. Fransa’nın iklim yelpazesi
oldukça geniştir ve toprakları da kullanıma uygundur. Fakat büyük toprak
varlığının fazlalığıyla iyileşen tarımsal faaliyetlerden elde ettiği ürünleri
ucuz taşımacılık gerektireceğinden, %40’ı deniz seviyesinin altında olduğu için
tarım yapamayan Hollanda’nın ucuz taşıma avantajı, Fransa’nın tarım avantajıyla
mübadele edilmiştir. Ancak bu durum 17. yüzyılda gerçekleşmiştir. Çünkü Fransa
15. yüzyılda Yüzyıl Savaşları ve 16. yüzyılda Avrupa ekonomik bunalımı
yaşamıştır. 17. yüzyılda Hollanda ile taşımacılık ilişkileri kuran Fransa
ulaşım, denizcilik konularında tedbirler almaya başlamıştır. Colbert, ülkesinde
eksik gördüğü ve gelişmesini istediği her sektör için her türlü teşvik
uygulayarak, 1667’de mamul ithalatı vergi oranlarını 2 katına çıkarmış ve
Hollanda’nın etkinliği sonlandırma meramında ısrarcı olmuştur.[4]
1713’lere kadar deniz taşımacılığı ve karayolu teşvikleri devam eden Fransa,
İngiltere’ye yün, demir karşılığında ticarete hazır konuma gelmiştir.[5]
Bu sırada İngiltere yavaş ve emin
adımlarla ilerlemiştir. Tarımda kullanılmak üzere bataklık alanlar kurutulmuş,
bu şekilde üretim arttırılmış ve ihraç etmek için bir kısım da artık elde
edilmiştir. Tarım iyileşince, sıra imalat sektörüne gelmiştir. İngiltere’de
dokuma ürünlerinin oldukça ucuz olduğu bu dönemde, kadın eğiricilerin sayısı da
oldukça fazladır ve bu basit endüstri için su gücü yeterli olmuştur.
İngiltere birçok endüstride ithal yasakları koymuş
ve korunma tedbirleri uygulamıştır. Örneğin; 1700’lerde Fransız ipeklilerine
ithal yasağı konulmuştur. İngiltere, kendinde olmayan endüstrilerin açığını bu
vergiler ve yasaklarla kapatmaya çalışmıştır. Dokuma endüstrisini koruyabilmek
için de bir takım tedbirler almıştır.
-
Çiftçilerin yün ihracı yasaklanmıştır.
-
Dokuma ustalarının göçüne izin verilmemiştir.
-
Yabancı mamullere ağır vergiler konulmuştur.
-
Pamuk kullanımı kontrol edilmiştir.
-
Ölülerin yünlü kefenle sarılmaları zorunluluğu getirilmiştir.
1580’de Doğu Akdeniz’den ham pamuk,
İrlanda’dan da keten getirilerek, pamuk-keten karışımı kumaşlar üretmeye
başlanmıştır. Daha sonra renkli desenli kumaşlar da getirilmeye başlanmıştır.
Bu yeni kumaşlar halkın ilgisini çekmiş ve beğeni toplamıştır. Fakat bu durum
yerli yün üreticilerini kızdırmıştır. Yün üreticilerinden gelen tepkilerden
sonra, 1770’te ham kumaş girişi yasaklanmış, fakat keten-pamuk karışımı ise
yasak dışı kalmıştır. Eğirme makinesinin icadı ve pamuk ekiminin
yaygınlaşmasıyla İngiliz pamuklu dokuma endüstrisi fitilinin ateşlenmesini
beklemiştir.
İngiltere’nin maden sektörüne
bakılacak olursa; 16. yüzyılda demir, çinko, bakır, kurşun, kalay kullanılmış
fakat beklenen kar oranlarına ulaşılamamıştır. Daha sonra yüksek ısılı fırının
ülkeye girmesi ile demir ilk başta beklenen karı sağlamış, ancak daha sonra
sıkıntılı bir sektör olmuştur. Çünkü 1 ton demiri eritmek için, 2 ton odun
kömürüne ihtiyaç duyulmuştur. Bunun için de fırın civarındaki ağaçlar
kesilmiştir. Yeniden ağaç yetiştirmek için yaklaşık 15-20 yıla ihtiyaç
duyulmuştur. Bu durumda yıllar geçtikçe odun kömürü hammaddesinin azalmasıyla
maliyetler yükselmiştir.
Tablo1- İngiltere demir maliyet
artışı;[6]
1550
|
%5
|
1750
|
%80
|
1650 yılında kömürden kok elde
edilmiş ve kömür üretim için kullanılmıştır. 1700 yılında 3.000.000 ton olan
kömürün 1.250.000 tonu ihraç edilmiştir. Aynı zamanda Almanya, Belçika ve
Fransa’nın toplam kömür üretimi 6.000.000 tondur.
1550
|
200.000
|
1700
|
3.000.000
|
1800
|
10.000.000
|
Son olarak İngiltere’nin denizcilik yasalarına bakılacak olursa,
Hollanda’nın deniz taşımacılığı tekelini nasıl kaybettiği daha iyi
anlaşılabilir. Bu yasalar 1664 ve 1673’te çıkarılmıştır.
-
Yabancı tekneler, limanlardan uzaklaştırılmıştır. İngiltere’nin kolonileri ve
sömürgeleri ile yapacağı ticaret ya İngiltere gemileriyle ya da koloni ve
sömürgelerinin gemileriyle taşınmıştır. Kıyı trafiği yabancı gemilere
kapatılmıştır.
-
İngiltere’ye Asya, Afrika ve Amerika’dan gelecek mallar sadece İngiliz
gemileriyle taşınmıştır.
-
İngiltere’nin ihraç ettiği mallar İngiliz gemileriyle taşınmıştır.
18. yüzyılda Hollanda’nın endüstride kullandığı tekniklerin
de taklit edilmesiyle Hollanda’nın üstünlüğü sona ermiştir. Diğer ülkelerin
kendi mallarını korumasıyla Hollanda’nın satış, pazarlama, taşıma fırsatları
azalmış, hammaddelere sahip olmaması arz sürekliliği tehlikeye düşürmüş ve
ticaret alanını daraltmıştır. Böylece Hollanda büyük zarara uğratılmıştır.
İngiltere deniz ticaretini 1720-1760 arası iki kat, 1795’ten sonra da iki kat
daha arttırmıştır.
3.Sanayi Devrimi
17. yüzyılın sonlarına doğru, Akdeniz ekonomik
üstünlüğünü kuzey denizine teslim etmişti.[8] 16.
yüzyıl boyunca Avrupa’da en gelişmiş alan olan Orta ve Kuzey İtalya yani
Akdeniz; İspanya’nın Amerikan hazineleriyle zenginleştiği dönemde, altın çağını
yaşamıştır. Ancak 15. yüzyılın diğer Avrupa ülkelerine göre daha geri kalmış
ülkesi olan İngiltere, 17 yüzyılın sonlarına doğru ve sonrasında önemli bir
imparatorluk haline gelmiştir. Bu durumun hazırlayıcısı da; Sanayi Devrimi
olarak adlandırılan tarihi kırılma dönemidir.
Sanayi Devrimi kavramının, İngiltere ile bütünleşik
bir yapı olarak algılanışının nedenleri nelerdir, neden İngiltere gibi sorulara
yanıt aramaya geçmeden önce, kavramın kullanımına ilişkin bazı açıklamaları
sunmak faydalı olacaktır. Wallerstein’in bu konudaki tartışmalara değindiği
şekline göre; kavramın teknik değişiklikten çok yeni bir toplum düzeni
kurulması olarak kullanımının 1850’lerde Lamartine’e dayandırılması gerektiği
öne sürülmektedir (Williams Raymond’dan aktardığı şekli ile)[9]. Yine
kavramın, Adolphe Blanqui, Frederich Engels, John Stuart Mill ve Karl Marx
tarafından kullanıldığından bahsedilmektedir. Herbert Heaton, Arnold
Tonybee’nin kavramı Marx’tan aldığını ve onu akademik çevrenin kullanımına
sunduğunu öne sürer.[10] Bunlara
ek olarak, Arnold Tonybee “devrim” kavramı çerçevesinde, bu endüstrileşme
döneminin analizini yapan ilk iktisat tarihçisidir. Yine Rostow Sanayi
Devrimi’ni, uzun bir süreçten çok, ani ve hızlı bir değişim olarak görmüş ve
bunu 1783-1802 gibi kısa bir döneme yerleştirmiş ve İngiliz ekonomisinin,
sürekli büyümeye ilişkin “kalkışa” geçtiği dönülmez bir dönemin başlangıcı
olarak ifade eder.[11] Öte
yandan John U. Nef, teknolojik değişimin ve sanayinin başlangıcına dair, 16. ve
17. yüzyılları işaret etmiş ve bu dönemlerdeki gelişmelerin 18.ve 19.
yüzyıldaki gelişmeler kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.[12] Yani
meseleyi tarihsel devamlılık üzerine oturtmaya çalışmıştır.
Sanayi Devrimi, net olarak başı ve sonu olamayan bir
olgudur denebilir. Genel anlamda ifade etmek gerekirse de; 18. yüzyılın ikinci
yarısından sonra, üretim ve makine ilişkisinin geleneksel yapısındaki köklü
değişimin akabinde sosyal yapıları dönüştürmesi anlamına gelir. Özellikle
1780’lerden sonrası, etkileri günümüze değin gelen, iktisadi büyümenin kalkışa
geçtiği, üretim ve tüketim kalıplarının, ekonomi politikalarının, sosyal
ilişkilerin yeniden düzenlendiği bir tarihi işaret etmektedir. El tezgahlarının
yerini dokuma makinelerinin aldığı, çoğu zanaatkarın işçi olduğu, kadınların ve
çocukların hızla emek sürecine katıldığı, tarımsal üretimin dizginleri artık
sanayi üretimine devrettiği, fabrikalaşma ile yeni bir sınıf olan işçi
sınıfının doğduğu kırılma noktasıdır Sanayi Devrimi.
Bu
devrimin başını da İngiltere çekmiştir. Hobsbawm’a göre bunun sebebi ne olursa
olsun, bilimsel ve teknolojik değildir.[13]
Çünkü çağdaşı sayılabilecek Fransız İhtilali’nin vurguladığı bilimsel üstünlük
bakımından öncü olmadığı söylenebilir ve yine Oxford ile Cambridge
üniversitelerini de düşünsel anlamda verimsiz saymaktadır, Hobsbawm.[14]
Zaten Sanayi Devrimi’nin teknik yenilikleri de ( uçan mekik, iplik büküm aleti,
masura makinesi gibi) gösterişsiz ve o dönemin doğramacılarının ya da atölye
işçilerinin uğraş alanlarının çok da ötesinde şeyler olmamışlardır. Dönemin
bilimsel açıdan karmaşık aygıtı sayılan John Watt’ın buhar makinesi (1784) bile dönemin bilinen fizik kurallarının daha
fazlasını gerektirmemiştir.[15]
İngiltere’nin devrimde öncü ülke oluşunun altında daha farklı nedenler
aranabilir.
“ Sanayi Devrimi’nden bahseden
pamuktan da bahsediyor demektir.” [16]
Hobsbawm’ın böyle bir vurgu yaptığı pamuk, devrimin
en önemli unsurlarından biridir. Asıl önemi de onun Sanayi Devrimi’nin bir
bakıma hızlandırıcısı olmasından kaynaklanmaktadır denebilir. 1730’lara doğru
üretim biçiminin kazandığı yeni veçhe dokuma endüstrisinde pamuğun yerini
oldukça önemli hale getirmiştir. Uluslararası ticaretin içinde pamuklu üretimin
yeri artarak ilerlemiştir. Ayrıca sömürge ticaretinde de bir yan ürün
niteliğindedir.[17]
18.yüzyıl başlarında, Hindistan’da saf pamuklu üretim, Avrupa’ya
pazarlanmaktaydı ve bu ülke pamuklu dokuma ticaretinde dünya genelinde önemli
bir konumdaydı. Ancak İngiltere’nin sömürge anlayışı bu durumu tersine
çevirmiştir. Hint ürünlerine uygulanan ithalat yasakları ve arttırılan vergi
oranları gelecekte iç pazardaki hakimiyetini sağlamasına yardımcı olmuştur.
1813 yılında, Hint pamukları ve ipekleri İngiliz kumaşından %50-60 oranında
daha ucuz piyasaya sahip olmuştur.[18]
İngiltere; Hindistan’a giden kumaşına az, İngiltere’ye giren Hint kumaşına daha
fazla vergi uygulayarak Hindistan pazarını bir anlamda istila etmiştir ve bunun
sonucunda, ihracatın yaklaşık %25’ini buraya yönlendirmeyi başarmıştır.
Böylelikle ticari karlar artmış ve sermaye birikiminin artığı sanayide atılacak
adımları besler niteliğe bürünmüştür denebilir. Şöyle ki; 1815 ile 1832 yılları
arasında Hint pamuklularının ihracatı 1.3 milyon sterlinden 100 bin sterline
düşmüştür. Bu; 16 yılda 12-13 kat ticari kayıp anlamına gelir. Aynı dönem
İngiltere’den ithal edilen pamuklu kumaşın değeri 26 bin İngiliz lirasından 400
bin liraya çıkmıştır. Nitekim 1850 yılında İngiliz pamuklularının dörtte
birinin pazarı artık garanti altındadır. Hindistan’ın üretim gücüne darbe
anlamına gelen bu gelişmelere çarpıcı bir gösterge de; en sanayileşmiş Hint
kenti Dakka, bahsi geçen tarihe yani 1850’lere gelindiğinde nüfusu 150 binden
30-40 bine düşmüştür.[19] Hindistan’dan Büyük Britanya’ya pamuk
ihracatı, 1846’da 34.540.143 libre, 1860’da 204.141.168, 1865’de 445.947.600
libre olmuştur.[20]
Ayrıca İngiltere’de 1813 yılında 2.400 olan makineli dokuma tezgahı sayısı
1829’da 55.000, 1833’de 85.000 ve 1850’de 224.000’e çıkmıştır.[21]
Bunlara ek olarak, İspanya, Portekiz, Hollanda,
Fransa ve İngiltere, köle ticaretini önemli gelir kaynağı haline getirmiş,
gerek ticari kazanç olarak gerekse emek arzı olarak kullanmışlardır. Dönemin
önemli köle ticareti merkezlerinden biri olan Liverpool’da, sırasıyla 1730
yılında 15, 1751’de 53, 1760’ta 74, 1770’de 96 ve 1792’de132 gemi; köle ticaretinde kullanılmıştır.[22]
Ayrıca 1750’lerde köle plantasyonlarından, hammadde elde edilmesi içinde
faydalanılmıştır.
Sanayi Devrimi’nin bir diğer ayağı da, enerji ve
bunun makineler ile üretime katılmasıdır. Buharlı motor ucuz ve kolaylıkla
kontrol edilebilen bir güç kaynağıydı. Kömürden sağlanan kimyasal enerji,
mekanik enerjiye dönüşüyordu. Bu durum artık, sanayi teşebbüslerinin nehir
kenarlarında kurulmasının önemini azaltmıştır. Bunun yerine yakında bir kömür
madeninin bulunması yeterliydi. Durum böyle olunca, nüfus da nispeten, kömür
ocaklarının yoğun olduğu bölgelerde yoğunlaşmıştır.1720’lerde, demir kok kömürü
ile eritilmeye başlanınca, odun kömürüne olan bağımlılık azalmıştır. Böylece, demirin
eritilmesinin veya işlenmesinin, hem daha hızlı hem de daha az maliyetle
yapılabilmesi mümkün olmuştur. 1700’ de Britanya’da kömür üretimi 3 milyon ton
civarında tahmin edilmekte iken[23] bu
rakam 1800’ gelindiğinde 10 milyon tona çıkmıştır. Almanya ve Fransa’nın
toplamı ise yaklaşık 6 milyon ton civarındadır.[24] Bu
alanda, özellikle İngiltere, kısmen daha avantajlıdır. Bu avantajı iki noktada
betimlenebilir; birincisi, kendi üretimini karşılayacak kadar yeterli
kaynakların mevcut oluşu, ikincisi ve daha da önemlisi, kuzeydoğudaki zengin
yatakların limana yakın oluşudur. Bu sayede demir yolu, nehir yolları, kanallar
yapıldıkça hem iç bölgelerdeki yataklar karlı hale gelmiş hem de navlun giderleri
azalmıştır denebilir. Fakat belirtilmelidir ki o dönem maden işletmeciliğinde
derin damarlar açma, gaz zehirlenmesinin önlenmesi, maden patlamaları gibi
sorunlar, üretim ve çalışan açısından, 1900’lere kadar çok fazla ilerleme
kaydedilmeyen problemler olmuştur.[25]
4.Teknik İlerlemeler
16.
ve 17. yüzyıllarda dokuma, kumaş boyama, kurdele bağlama, ağaç kesme-basım,
gemi inşası gibi azımsanmayacak ilerlemeler kaydedilmiştir. Bu endüstriler için
su ve rüzgar gücü yeterli olmuştur. 18. ve 19. yüzyıllar ise karmaşık
makinelerin kullanıldığı, tarımda ağaç ya da demirden aletler yerine, daha
sağlam çelik aletlerin yapıldığı, odun kömürü ocakları yerine maden kömürü ile
çalışan fırınların kullanıldığı, yeni bir güç kaynağının, buharın, insanların üretebileceği şeylerin miktarını
arttırdığı ve bunları bir yerden başka bir yere taşınması için gerekli süreyi
günlerden saatlere düşürdüğü yüzyıllar olmuştur.
16. ve 17. yüzyıllarda ağır
endüstrilerde (iplik bükme, dokuma) su gücü kullanılmıştır. Bu nedenle
imalathaneler suyun hızla aktığı bölgelerde toplanmış ve su dolapları
kurulmuştur. Ancak mevsimin kurak gittiği ya da suyun buz tuttuğu dönemlerde su
dolapları durmuştur.[26] Yel
değirmenleri, su dolaplarından daha verimli çalışmış fakat rüzgarın şiddetli
olmadığı zamanlarda kesikli çalışmıştır. İş gücünden tasarruf, sağlayacak ilk
makine 1733’te John Kay’ın icat ettiği uçan
mekik olmuştur. Bu gelişme ipliğe olan talebi arttırmıştır, çünkü bu
makineyle bir dokuyucunun, iki işçinin işini yapması mümkün kılmıştır. Teknik
ilerlemeler bundan sonra kümülatif olarak ilerlemeye başlamıştır. Bu arada
yerli dahiler emeği ve maliyeti düşürmenin yollarını aramış, alet ve makine
yapımıyla uğraşımışlardır. Örneğin; 1700’de İskoçyalı bir kağıt imalatçısı bulduğu
paçavra kesme makinesinin, 8 işçinin yapabildiğinden daha fazla iş yapabileceğini
iddia etmiştir. En zor iş bükülmüş ip elde etmekmiş. Bir pamuklu dokuma tezgahı
için, 4 bükümcünün üretimini kullanılmakta, bir yünlü dokumacı ise ipliğin
bükümü için 10 kişinin sürekli çalışmasını gerektirmekteydi.[27]
1779’da Lancashirelı çıkrık bükümcüsü Crompton, tezgahın ve çıkrığın
özelliklerini birleştirerek yeterli miktarda sağlam ip üretmeyi mümkün
kılmıştı.
1700’lere gelindiğinde ev veya
kentsel kullanım için suyu yukarı çıkarmak ve madenlerdeki su baskınlarını
önlemek için Newcomen 1705’te pompa sapının ucuna dikey bir piston ve silindir
yerleştirerek, pistonun inip çıkmasını ve bu hareket esnasında hava boşluğu
yaratarak suyun yukarı çıkmasını sağlamıştı. 1720’de Newcomen’in makinesi
birçok maden endüstrisinde ilgi odağı olmuştu. 1763’te Newcomen’in arızalanan
makinesini tamir eden Watt, yeni bir şey bulmuştu, ‘buhar makinesi’. Buharı ısıtıp, soğutmak yerine, buharı ayrı bir
kapta yoğunlaştırmıştı. Bu şekilde 1769’da yakıttan büyük ölçüde tasarruf
sağlamıştı. Daha sonra Crompton’un çıkrık makinesi ile Watt’ın buhar makinesi
birleşmiş ve pamuk fabrikaları kömürün bol ve ucuz olduğu şehirlerde sermayenin
somut halini oluşturmaya başlamıştır. Pamuk sektörünün bu şekilde şahlanması,
ithalatta büyük miktarlarda artışlar meydana getirmiştir. Birleşik Amerika
1860’ta 500.000 tondan fazla ham pamuk ithal etmişti.[28]
Tablo3- pamuk sektörü ithalat
oranları;(ton)
1700
|
500
|
1770
|
2.500
|
1800
|
25.000
|
4.1.Ulaşım
1790’larda Watt’ın buhar makinesi pek çok biçimde
geliştirilmiştir. Maden ocağında asansör olarak ve madenlerdeki suyu pompalamak
için kullanılmıştır. 1804’te Trevithick buharlı lokomotifi icat etmiştir. Daha
sonra Trevithick’in deneyimleriyle yola çıkan George Stephenson’un uğraşları
sonuç vermişti. 1830’da ilk yolcu treni
Manchester ile Liverpool arasında işledi. İnsanlar bir anda, hayal bile
edemeyecekleri hızlarda hareket etmeye başladılar. Bir şehirde üretilen şeyler
bir başka şehre, birkaç saatte ulaşabiliyordu.[29] 1850
yılına gelindiğinde, demiryolu hasılatlarının üçte ikisi yolcu taşımacılığından
sağlanmıştır. Saatte 20 millik hızlara ulaşabilen trenler, özellikle
Liverpool’dan Manchester’a uzanan hat boyunca yük ve küçük eşya taşımacığında
büyük kolaylıklar sağlamıştır. Aşağıdaki tabloda 1838-1928 arası
demiryollarında taşınan yolcu sayısı verilmiştir. 1850’lerden sonra, demiryolu
taşımacılığı yolcu taşımacılığından ziyade, hammadde, kömür ve ağır endüstri
malzemeleri taşıyan yük trenlerine ağırlık verilmiştir. Aynı zamanda
demiryolları, uluslararası ticareti kolaylaştırmış, sömürge kaynaklarına
erişimi daha da kolaylaştırmıştır. Tablo 4- 1838-1928 arası demiryollarında taşınan yolcu sayısı;
Tablo5-
Birleşik Krallık demiryolları;
Yıllar
|
Uzunluk(mil)
|
Ödenmiş Sermaye
|
Yolcu
|
1838
|
500
|
---
|
---
|
1850
|
6.600
|
240.000.000
|
73.000.000
|
1870
|
15.500
|
530.000.000
|
337.000.000
|
1890
|
20.000
|
947.000.000
|
818.000.000
|
|
|
|
|
Kaynak; Herbert Heaton, s446.
1650’lerde kömürden kok elde edilmiş fakat 18. yüzyıla
kadar Avrupalının birçoğu kömür için yanan bir şey diye bahsetmiştir. Kömür 3
şekilde kullanılmıştır; nüfusa ısı sağlamak için, üretime gerekli enerji
sağlamak için ve ihraç etmek için. Pamuktan sonra ikinci önemli endüstri kömür
olmuştur. Keza bu ülkenin kendi kendine yetebildiği tek endüstriydi.
5.Sonuç Yerine
Pamuklu dokuma, yün, kömür, köle ticareti, pazar
payının genişliği gibi faktörler elbette ki o dönemde bir ülke için en önemli
bileşenlerdi. Ancak bu ülkenin öncülüğü bunların uyumlu bir şekilde bir araya
getirilmesiyle mümkün olabilirdi. Topraksız köylüyü ya da küçük toprak sahiplerini
çalıştıran kiracı çiftçiler tarafından ekilen topraklar, artık ticaretlerle
uğraşan lordların elindeydi.[30]
Tarım da hızla büyüyen tarım dışı nüfusu beslemek için, üretkenliğini ve
üretimini arttırma, kentlere emek arz etme ve ekonomiye bu şekilde sermaye
birikimi sağlama işlevlerini de -19. yy. başlarına kadar da olsa- yerine
getirmesiyle artık geriye yalnızca sanayileşmek kalıyordu. Bu adımın atılması
da dönemin yetenekli ve girişimci tüccarlarıyla mümkün oluyordu. İngiliz
ekonomi politikalarının ticarette sağladığı kolaylıklar ile, az bir sermayeyle
işe koyulmak mümkün hale geliyordu. Nitekim 18. yüzyıl sonlarına doğru, özetle
bahsedilen durum Britanya’ya sanayileşmede büyük ilerlemeler sağlamıştır.
Önceki bölümlerde bahsedilen bu büyük gelişmelerin sonucunda, dünya geneli
iktisadi yapısı kapitalist biçimde örgütlenmeye hız vermiştir. Üretim ve
ticaret, karı en çoklamak ve sermaye birikimi yaratarak, yeni iş alanlarına
veya mevcut sermaye stokuna ek yatırımlar yapılmasının önünü açmıştır.
19. yüzyıl başlarındaki Napolyon Savaşları,
1815’teki kıtlık dönemleri, 1820’lerde artan şehirleşme oranlarının yanında
tarım ürünlerinin talebinin artması, işçi sınıfının giderek artan sıkıntıları,
köy yoksullarının artması gibi olumsuzluklar dönemin sosyal yapısındaki radikal
talepleri arttırmış, sınıfsal uçurumları derinleştirmiştir. Makinelerin
kullanımının yaygınlaşmasıyla, işçi kendini sermayenin somutlaşmış şekli olan
bu emek aracının rakibi olarak görmeye ve bu emek aracıyla savaşmaya
başlamıştır. Bu makinelerin kullanımı işçiye olan talebi azaltmıştır. Böyle bir
ortamda, Luddistler olarak ortaya çıkan işçi grubu, makinelere karşı bir kırım
hareketi başlatmışlardır. Farklı sosyal çevrelerden oluşan Çartistler, 1838
tarihinde halk anayasası önerileriyle ortaya çıkan muhalif hareketlerden
birisidir. Artan makineleşmeyle birlikte, milyonlarca insanın yaşam ve çalışma
koşulları değişmişti. Yeni fabrikaların dumanının tüttüğü her yerde, aynı
zamanda oralarda çalışanların kendiliğinden öfke ve direniş patlamaları da
olmuştur.[31]
İngiltere ve Avrupa’nın bu başarıyı kazanmasında işçi sınıfının, kadınların,
çocukların payı yadsınamayacak ölçülere varmıştır. Endüstrileşme dalgasında bu
insanlar bedenlerinden, sağlıklarından fedakarlık etmişlerdir. Özellikle
çocuklar ergenlik dönemlerinde, uyumaları ya da yemek yemeleri gereken
saatlerde fabrikalarda makine temizlemekte, kömür madenlerinde, vantilasyon
kapaklarını açıp kapatmaktaydı. 1835 yılında pamuklu dokuma fabrikalarındaki
işçilerin dörtte birinden daha azı, yaşı on sekizden yukarı erkeklerdi; % 48’i
kadınlar ve kızlar ve %13’ü de on dört yaşının altında çocuklardı.[32]
[1]
- Braudel s415.
[2]
-Heaton s242.
[3]-age
s242.
[4]-
age s258.
[5]
-age s263.
[6]
-age s276.
[7]
-age s277.
[8]-Güran,
s101.
[9]-
Wallerstein, s3-14.
[10]-age
s12.
[11]-
Aktaran Güran s115.
[12]-
Aktaran .Güran s114.
[13]-
Hobsbawm s38.
[14]-age
s39.
[15]-age
s40.
[16]-Hobsbawm
s52.
[17]-
age s53.
[18]-Başkaya
s62.
[19]-Aktaran
Başkaya s63.
[20]-Marx
s431.(cilt 1)
[21]-Hobsbawm
s59.
[22]-Marx
s723.(cilt 1)
[23]-Heaton
s432.
[24]-age
s432.
[25]-age
s432.
[26]
-Heaton s424.
[27]
-age s419.
[28]
-Güran s63.
[29]
- Aktaran, Harman, s314.
[30]
-Hobsbawm, s40.
[31]
-Harman, s319.
KAYNAKÇA
Chris
Harman, Halkların Dünya Tarihi: Taş
Çağından Yeni Bin Yıla, Çeviren; Uygur Kocabaşoğlu, Yordam Yayınları, 1.Baskı,
İstanbul, 2010.
Eric J. Hobsbawm, Sanayi ve İmparatorluk, Dost
Kitabevi, 4. Baskı, Ankara, 2008.
Eric
J. Hobsbawm, Devrim Çağı, Dost Kitabevi, 9.Baskı, Ankara, 2003.
Fernand
Braudel, Uygarlıkların Grameri, İmge Kitabevi,3.Baskı, Ankara, 2006.
Fikret
Başkaya, Azgelişmişliğin Sürekliliği, İmge Kitabevi, 2.Baskı, Ankara, 1991.
Herbert
Heaton, Avrupa İktisat Tarihi, 1.Baskı, Paragraf Yayınları, Ankara, 2005.
Immanuel
Wallerstein, Modern Dünya Sistemi III, Yarın Yayınevi, 1.Baskı, İstanbul, 2011.
Karl
Marx, Kapital I. Cilt, Sol Yayınları, 9.Baskı, Ankara, 2009.
Server
Tanilli, Uygarlık Tarihi, Alkım Yayınları, 23.Baskı, İstanbul, 2006.
Tevfik
Güran, İktisat Tarihi.(yayın yılı belirtilmemiş.)
Ahmet Uzun, Sanayi Devrimi Esnasında Çalışma
Şartları Prof. Dr. Nusret Ekin’e Armağan, s203-218, Ankara 2000.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder