Cumhuriyet Dönemi İktisat Tarihi 1922-1930
Osmanlı’dan Geriye Kalanlar
Kurtuluş Savaşı’nın içinden çıkan
Cumhuriyet hükümetinin hangi iktisadi kaynaklarla işe başlayabildiği, belirli
bir iktisadi gelişme stratejisinin benimsenmesini ve Türk ekonomisinin 1923’ü
izleyen yıllarda belirli bir büyüme yolları izlemesini etkilemiştir.
Kısaca Cumhuriyet öncesi 1923 sınırlarında
ki son duruma bakacak olursak;
1. İnsan Kaynakları
Türkiye insan kaynakları
açısından ele alınması gereken ilk konu 1913-1927 arasında nüfusun önemli
ölçüde azalması, şehirleşme oranının azalması ve nüfusun etnik yapısının
değişmesidir. 1913 yılında 16,3 milyon olan nüfus 1927’lerde 13,6 milyon
civarına gerilemiştir. Nüfusun azalmasında ki en önemli etkenler; onlarca
yıldır süregelen savaş ve etnik yapıda ki değişiklikler olarak sayabiliriz.
1920’lerin başlarında nüfusun
%80’i Müslüman geriye kalanları çoğunlukta Rumlar olmak üzere, Ermeni, Yahudi
ve Süryaniler oluşturuyordu. Rumlar ve Ermeniler daha çok şehirlerde yaşamakta
ve tarım dışı sektörlerde yaşamaktaydılar. Yani Osmanlı’da Türklere göre maden
ve sanayide daha nispi payları ellerinde tutuyorlardı. 1915’lerde
imparatorlukta ticaretle uğraşan 18.000 kadar işyerinin %15’i Türklerde , %49’u
Rumlarda , %23’ü Ermenilerde ve %19’u ise diğer Müslüman ve gayrimüslimlere
aitti. 6500 kadar imalat hane içerisinde %12’si Türklerin , %49’u Rumların
,%30’u Ermenilerin , %10’u diğerlerinindi. Diğer birçok dalda doktorluk,
eczacılık, toptancılık ve birçok alanda ermeni ve Rumların hâkimiyeti söz
konusuydu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında okuryazarlık
oranı ise pek iç açıcı görünümde değildi. 1927 sayımında nüfusun %11’i okuma
yazma bilirken 1920’lerde 6 yaş üstü Müslüman nüfusun %10’u bile okuma yazma
bilmiyordu. Hıristiyan azınlıkların eğitim ve okuryazarlık durumu ise
Müslümanlara göre çok daha iyiydi.
2. Sermaye Yapısı ve Teknoloji
Osmanlı İmparatorluğu’nun
kapitalist dünya pazarıyla giderek daha çok bütünleşmesi tarımda ihracata
dayalı önemli ürün değişikliklerine yol açtı. Ama 1920’lerin başında hala
üretim hala birçok yerde tarih öncesinden kalma bir vaziyetteydi. Sabanlar
ucuna çakmak taşı takılmış odun parçası biçimindeydi. Yapay gübre bilinmiyor,
tohum ekme ve hasat elle yapılıyordu.
Sürekli savaşlar ve nüfus
azalmasından Türkiye’deki tarımsal üretimde 1913 ve 1922 arasında meydana gelen
azalmada önemlidir. Bitki üretimi Cumhuriyet’in ilk yıllarında giderilmişse de
hayvan varlığındaki yarı yarıya azalmanın etkileri uzun süre sürmüştü.
Sanayiye baktığımızda 1923
sınırlarına bakıldığında yurtiçi tüketimi karşılama oranı kumaşlarda %10, ipekli
kumaşlarda %5, sabunda %20, buğday ununda %60, porselen, cam, şeker gibi
ürünlerde ise tamamıyla ithal eder durumdaydık.
1921 yılında Ankara hükümeti
kendi hâkimiyeti alanında bulunan bölgelerde yaptırdığı imalat sanayiyi sayımı
yaptırdı. Sonuçlarda işyeri başına ortalama 2 çalışan insan göstermesi, sayımın
kapsadığı alanlarda kendi başına ya da aile emeğinin yardımıyla çalışan küçük
üreticilerin dışında ücret-emek ilişkisine dayanan sanayi üretiminin yok
denecek kadar az olduğunu işaret etmekteydi.
Madencilik sektöründe ise
dikkat çekici tek yere sahip Zonguldak – Ereğli kömür havzasının çoğu adeta
yabancıların ablukası altındaydı. Bunlar elde ettikleri işletme haklarını
spekülatif amaçlarla saklamakta, üretim niyeti olmadığı halde maden yataklarını
kapatmış durumdaydılar.
1920’lerin başında bulunan
yabancı yatırımcı sermayenin özvarlıkları değeri 63 milyon sterlin
civarındaydı. %45’i Alman , %26’sı Fransız , %17’si İngiliz , %4’ü Belçikalı ,
%2’si ABD’liydi. Yabancı yatırımcılar genelde az gelişmiş alanın dünya
piyasasında ticaret ilişkilerini kolaylaştıracak alanlara yatırım yapmışlardı.
3.Tarım
Osmanlı devlet yapısı gereği
toprak mülkiyeti devlete aitti. Sonradan Osmanlı sisteminin dirliğini yitirmesi
sonucunda tarımsal mülkiyet yapısı değişikliğe uğradı. Merkezi yönetim
gelirlerini arttırmak için devlet arazilerini ya doğrudan satışa çıkardı. Ya da
vergi toplama işini mültezimlere devretti.
4.Dış Ticaret
Osmanlı dış ticareti ilginç
özelliklere sahipti. İhracatı sınırlama, ithalatı arttırma üzerine bir dış
ticaretine sahipti. Bu politikanın iç pazarda mal sunumunu arttırarak ekonomik
kararlığı ve fiyat kararlılığını sağlamaya yönelik olduğu söylenebilir. Ancak
eldeki Osmanlı dış ticaretine ilişkin bilgiler çok eksiktir. Ama gözlenen dış
ticaretin sürekli açık verdiği şeklindedir. Dış ticaretin ekonomi içindeki
nispi payının yüksek oluşu genel fiyat üzerinde , tarımsal fiyatlarda ve tarım
üretiminde olumsuz etkisi olmuştur.İhraç ettiği ürünlerde ise tarım ürünleri ve
madenler ilk sırayı almıştır.
Osmanlı dış ticaretine özet olarak bakarsak
dünya ekonomisine açılan ve giderek onunla bütünleşen bir Osmanlı ekonomisi
olduğunu görürüz. İhracat durumu ise ithalatı sadece %60 oranında karşılar bir
durumda kalmıştır.
5.Bankacılık
Geleneksel Osmanlı
hizmetlerini, azınlıkların oluşturduğu Galata bankerleri yürütüyordu. 1856’da
İngiliz sermayesi ile Osmanlı Bankası kuruldu ve 1863’de Fransızların katılımıyla
adı Osmanlı İmperial Bankası oldu. Ayrıca banknot çıkarma yetkisi de verildi.
Ticaretin ve para ticaretinin çok karlı olduğu bir ortamda, yerli sermayenin
gelişmemiş olması yabancı bankaların yaygınlaşması sonucunu doğurdu.
1863’de Mithat Paşa’nın
kurduğu tarım kredi kooperatifleri de1888’de Ziraat Bankasına dönüştürüldü.
Kredi faizlerinin %100 olduğu bir dönemde Ziraat Bankasının %6 faizleri kredi
sağlaması tarım sektörü için önemli bir fırsattı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında
ekonominin tablosu yokluklar üstüneydi. Yoklukların en önemlisi ise Milli
ellerde sermayenin eksikliğiydi. İlk yılların iktisat politikalarına ve daha
sonraki uygulamalara damgasını vuran Milli İktisat görüşü özel girişimciliği
desteklemektedir.
Dışa Açık Dönem 1923-1929
1923’den 1929’a kadar geçen dönem arasında devlet işletmeciliği asgari
düzeyde bırakılmış ve piyasa şartlarında sanayileşmenin benimsendiğini
görüyoruz.
Anadolu topraklarında yepyeni bir devletin başladığı bir dönemdir.
Bürokratik aristoraksinin iktidardan uzaklaştığı gibi iktisadi açıdan geçmişle
benzer bir ayrıştırma yaşanmamıştır. Aksine bu dönemde 2.Meşrutiyet dönemine
yakın bir anlayış gözlendiği söylenebilir.
Bu dönemde Meşrutiyetle beraber gündeme gelen Milli İktisat Okulu
görüşü benimsenmiştir. Bu okulun korumacı ve sanayileşmeci politikası Lozan
anlaşmasının ekonomik hükümleri yüzünden sekteye uğramıştır. Ancak aynı görüşün
devlet desteği ile milli bir burjuvazi yetiştirilmesi şeklindeki yaklaşımı 1923
yılından sonraki iktisat politikalarına damga vurmuştur.
Devlet desteği ile milli burjuvazi hareketinin en temel şekli
devlet tekelindeki imtiyazların özel şahıs ve şirketlerce işletilmesi usulüdür.
Lozan anlaşmasının ithal ve üretim mallarına farklı vergi koymayı engelleyen
maddeleri, sadece devlet tekelinin olduğu mallarda yüksek kamu geliri elde
edilmesine izin veriliyordu. Bu yüzden yüksek gelir getirecek ithal ve üretim
mallarını devlet tekeline almak kaçınılmaz olmaktadır. Sonradan bu tekele
alınan mallar yerli ve yabancı şirketlere devredilmiş onlarda buradan yüksek
gelir elde etmişlerdir. Bu dönemdeki bu duruma en önemli örnekler ; çakmak ,
ispirto , alkollü içecekler , patlayıcı madde , petrol ve benzin ithalidir.
1.İzmir
İktisat Kongresi – 1923
İzmir İktisat Kongresi yeni Türkiye'nin ekonomik
sorunları tartışıldığı bir kongredir.
Kurtuluş savaşından sonra Erzurum ve Sivas kongrelerinde ekonomik
bağımsızlık vurgulanmış Mustafa Kemal’in yaptığı konuşmalarda aynı konu
işlenmişti. Savaş sonrası ekonominin alacağı yön Lozan barış görüşmelerinin kesintiye
uğranılan dönemde İzmir İktisat Kongresinde temel nitelikler belirlendi.
Bu kongre iki amaçla toplanmıştır. Birincisi çiftçi, işçi ve
sanayici kesiminin sorun ve isteklerini belirlemek, ikincisi ise yabancı
sermayenin gelecekte alacağı yolu belirlemektir.
İktisat kongresinde kurutuluş savaşında ki ulusal bütünleşme
anlayışının ekonomik anlamda somutlaştırma isteğinin olduğu görülmektedir.
Kongrede Türklerin çok çalıştığı, kendi ürettiğini kullandığını,
çalışkan ve dürüst olduğu, nüfus artışından yana olduğu, doğal kaynakları kendi
çıkarı için kullanmak istediği, yabancı sermayeye yasalara uyduğu sürece karşı olmadığı,
aracı ve tekellere karşı olduğu maddeleri benimsenmiştir. Yabancı sermayeye bu
olumlu yaklaşım uygulamada yerli sermaye ile ortaklık halinde gelen yabancı
yatırımların desteklenmesi biçimine dönüşmüştür. Ortaklığın yabancı unsuru
sermayeyi sağlarken yerli ortak ise iktidarla mevcut bulunan nüfuzunu
kullanarak gerekli kolaylıkları elde etmekle yükümlü idiler. G.Ökçün’ün bir
araştırmasında 1920 ve 1930 arası kurulan 201 şirketten 66’sın da yabancı ortaklığı
bulunuyordu.
İktisadi amaç sanayileşmekti. Nüfusun %80’inin tarım sektöründe
olduğu bir dönemde sanayi gelişmesi için döviz ve işgücü sağlayacak tek
sektörün tarım olduğu biliniyordu.
Bu doğrultuda şu kararların alındığı belirtilebilir.
- Yerli üretim teşviki ve
lüks mal tüketiminden kaçınma
- Girişim ve çalışma
özgürlülüğü ve ayrıca tekel karşıtlığı
- Yabancı sermayeye iktisadi
kalkınmaya destek olması koşulu ile izin vermek.
Türkiye'nin çiftçi,
tüccar, sanayi ve işçi zümrelerinden seçilen 1135 üyenin katıldığı bu kongrede
bu grupların hazırladığı "Misak-ı İktisadî Esasları" tartışıldı ve
kabul edildi.
Misak-ı İktisadi
Maddeleri şu şekildedir ;
Madde-1: Türkiye, milli sınırları dahilinde,
lekesiz bir bağımsızlık ile, dünyanın barış ve gelişme unsurlarından biridir.
Madde-2: Türkiye halkı egemenliğini, kanı ve canı
pahasına elde ettiğinden, hiçbir şeye feda etmez; ve milli hakimiyete dayanan
meclis ve hükümetine her zaman destek verir.
Madde-3: Türkiye halkı, tahrip etmez; imar eder.
Bütün emeği ekonomik yönden ülkeyi yükseltmek amacına yöneliktir.
Madde-4: Türkiye halkı, tükettiği malı
olabildiğince kendi yetiştirir. Çok çalışır, zamanda, parada ve ithalatta
savurganlıktan kaçar. Milli üretim için yeri geldiğinde geceli gündüzlü
çalışır.
Madde-5: Türkiye halkı, servet olarak bir altın
hazinesi üzerinde oturduğunun bilincindedir. Ormanlarını evladı gibi sever,
bunun için ağaç bayramları yapar; yeniden orman yetiştirir. Madenleri kendi
ulusal üretimi için işletir ve servetlerini herkesten fazla tanımaya çalışır.
Madde-6: Hırsızlık, yalancılık, ikiyüzlülük ve
tembellik en büyük düşmanımız; taassuptan uzak dindarca bir anlayış her yerde
ilkemizdir. Her zaman faydalı yenilikleri severek alırız. Türkiye halkı
kutsallığına, topraklarına, şahıslarına ve mallarına karşı yapılan düşmanca
propagandalardan nefret eder ve bunlarla mücadeleyi hep bir görev bilir.
Madde-7: Türkler, bilgelik ve yetenek aşığıdır.
Türk, her yerde hayatını kazanabilecek şekilde yetişir; fakat her şeyden önce
ülkesinin malıdır. Eğitime verdiği yücelik dolayısıyla ( Mevlûdu şerif) Kandil
günü, aynı zamanda bir kitap bayramı olarak kutlanır.
Madde-8: Birçok savaşlar ve zorunluluktan dolayı
azalan nüfusumuzun artması ile beraber sağlıklarımızın, hayatlarımızın
korunması en birinci amacımızdır. Türk; mikroptan, pis havadan, salgından ve
pislikten çekinir, bol ve saf hava, bol güneş ve temizliği sever. Ata mirası
olan binicilik, nişancılık, avcılık, denizcilik gibi beden eğitiminin yayılmasına
çalışır. Hayvanlarına da aynı dikkat ve özeni göstermekle beraber cinslerini
düzeltir ve sayılarını çoğaltır.
Madde-9: Türk, dinine, ulusuna, toprağına, hayatına
ve varlığına düşman olmayan uluslara hep dosttur; yabancı sermayesine karşı
değildir. Ancak kendi yurduna, kendi diline ve yasasına uymayan kurum ve
kuruluşlarla ilişkide bulunmaz. Türk, bilim ve sanat yeniliklerini nerede
olursa olsun doğrudan doğruya alır ve her türlü ilişkide fazla aracı istemez.
Madde-10: Türk, açık alın ile serbestçe çalışmayı
sever; tekel istemez.
Madde-11: Türkler, hangi sınıf ve meslekte olurlarsa
olsunlar, birbirlerini candan severler. Meslek, zümre itibariyle el ele vererek
birlikler, ülkelerini ve birbirlerini tanımak, anlaşmak
Madde-12: Türk kadını ve kocası ve çocuklarını,
misak-ı iktisadiye kurallarına göre yetiştirir.
Ayrıca geniş
perspektifte bakacak olursak 17 Şubat - 4
Mart 1923 tarihlerinde İzmir’de toplanan İzmir İktisat Kongresinin en önemli
kararlarını şöyle sıralamak mümkündür.
1.Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi
dalları kurulması gerekmektedir.
2.El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük
işletmeye geçilmelidir.
3.Devlet yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmeli
ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
4.Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası
kurulmalıdır.
5.Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak
kurulması gerekir.
6.Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
7.Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdır.
8.Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır.
9.İş erbabına amele değil, işçi denmelidir.
10.Sendika hakkı tanınmalıdır.
2.Lozan
Barış Antlaşması’nın Ekonomik Hükümleri
Lozan’da Türklerin amacı siyasal ve ekonomik bağımsızlığı
sağlamaktı.
Lozan’da ekonomi üzerine durulan konular şunlardı ;
1-Kapitülasyonların kaldırılması
2-Yabancılara verilen ayrıcalıkların sorunu
3-Osmanlı borçları
4-Gümrük düzenlemeleri
5-Savaş zararları
6-Nüfus değişimi
7-Musul sorunu
Lozan sonunda kapitülasyonlar tümüyle kaldırıldı. Yabancı uyruklu
ortaklık ve kişiler ülke yararına faaliyet gösterecek buna uygun yasalar
düzenlenecek. Yabancılara tanınmış Kabotaj hakkı kaldırıldı. Deniz ulaşımı
sadece Türklere bırakıldı. Bu da yabancı sermayenin hızlı kaçışına ve taşıma
ücretlerinin yükselmesine yol açtı. Osmanlı’nın borcu olan 129,4 milyon liranın
85,6 milyonluk kısmı Türkiye’ye yükletildi.Geri ödeme tarihi 1929 yılı olarak
kararlaştırıldı.
En önemli kararlardan biride Gümrük tarifeleri üzerinde verildi.
Buna göre Türkiye Osmanlı İmparatorluğunun 1916 tarifelerini benimsemek zorunda
kaldı. Lozan Antlaşmasına ek olarak imzalanan Ticaret Sözleşmesi ile beraber 5
yıl boyunca Türkiye’nin dışarıya uygulayacağı iktisat politikaları
dondurulmakta ve bazı istisnalar dışında ithalat ve ihracat yasaklarının konması
yasaklanmaktadır. Gümrük tarifelerinin 5 yıl boyunca değişmemesi
öngörülmektedir. 1916 tarifesine bakacak olursak vergileme amacıyla yaygın
tarımsal tüketim mallarına %30-40 oranında vergi koyan sanayiyi koruma amacı
taşımayan spesifik bir tarife idi. Savaş enflasyonu vergileri aşındırmış
durumdaydı. Buna bağlı olarak anlaşma tarifelerin arttırılmasını kabul
ediyordu. Ama oluşturulan 27 maddelik mal grubuna aynı oranda tarife artışına
izin vermiyordu. Tüm bu durumlar Türkiye’nin vergi gelirlerini artırmasını ve
sanayiyi dış rekabetten korumasını engelliyordu. Bu dönemin uygulaması olan
açık ekonomide inşa hedefine uygun olması nedeniyle tercih edilmiştir.
Nüfus problemi Türk ve yunanların karşılıklı olarak nüfus
mübadelesi ile giderildi. Son olarak Musul problemi askıda kaldı. Ama daha
sonra 1926’da Türkiye İngiltere’nin baskısıyla petrol gelirinin %10 gelirini 25
yıl boyunca alması yönünde anlaşma sağlandı.
3.Üretim
Sektörleri
a.Tarım
Tarımsal üretimin arttırılması için hükümet önemli adımlar attı.
Toprak üzerinde özel mülkiyeti yaygınlaştırmak için yasal düzenlemelere
gidildi. Tarımsal üretimin artması için gübre, tohum, sulama yönünden
gelişmeler sağlandı.
Tarımsal vergi konusunda en önemli gelişme şüphesiz 1925’de Aşar’ın
kaldırılmasıdır. Aşar Osmanlı döneminde köylülerin ürettiği tarım ürünleri
üzerinden alınan vergiydi. Osmanlı’nın temel gelir kalemini oluşturuyordu. Bu
verginin kaldırılmasında yeni Türkiye Cumhuriyeti rejimi etkilidir.
Öte yandan aşarın kaldırılmasında güdülen ekonomik amaç kanun gerekçesinde
şöyle açıklanmaktadır
"Bu
yasa tasarısında izlenen amaç; tarım ürünlerinin safi hasılatının vergiye tabi
tutulması ilkesine ve aşarın serbest tarımı kısıtlayan ilkelerinin ortadan
kaldırılması ile halkın gereksinmelerini baskı altına almayacak bir şekilde
tahsiline yönelik olmasıdır." (Mustafa Koç , "Türk Kamu Maliyesinde
Kemalist Devrimler”, Maliye Tarihi)
Bu gelir kaybı telafi etmek için arazi vergisi konulmuş Kongre
kararlarının aksine tekeller kurulmuş, harç ve resim oranları yükseltilmiştir.
Ancak Lozan’da ki maddeler yüzünden etkili dış ticaretin yapılamayışı, Aşar
yüzünden uğranılan vergi kaybını telafi edememiştir. Ek olarak 1927-1929’da
topraksız köylüye toprak dağıtımı yapıldı. 1923-34 yılları arasında bu amaçla
700 bin hektar toprağın dağıtıldığını görüyoruz.
Bu dönemde Ziraat bankası kanalıyla tarımsal destekleme kredileri
olduğunu görüyoruz. Tarımsal kredilerin yıldan yıla genişlediği büyük
firmaların bundan daha çok yararlandığını görüyoruz.
Tüm bu girişimlere karşı dönem süresince tarımsal üretim yapısında
önemli bir değişim olmamıştır. Serbest piyasada oluşan tarım fiyatları 29
buhranının etkisiyle izleyen yıllarda düşmüş, tarım ve sanayi fiyat oranı dönem
boyunca tarımın zararına gelişmiştir. Tarımsal üretim genelde pazara kapalı ve
hava koşullarına bağımlı bir haldedir.
b.Sanayi
Cumhuriyet döneminde yerli sanayi geniş teşviklerle genişletilmeye
çalışılmıştır. Bu doğrultuda çeşitli önlemler alınmıştır. Bunlardan en önemlisi
Sanayi ve Maadin bankası kurulmuş ve bunun yanında Teşvik-i Sanayi yasası
çıkarılmıştır. Ayrıca İhracat için vergi muafiyeti getirilmiştir. Yerli
sanayinin dış rekabete karşı korunması 1929’da Gümrük saptama serbestîsinin
kazanılmasıyla sağlanabildi. 1929 dünyayı sarsan ekonomik bunalım gümrük geliri
elde etme hayallerini suya düşürüyor.
Sanayi ve Maadin Bankasının kuruluş amacı özel sektöre kredi
sağlamaktır. 1932 yılına kadar faaliyette olan banka sayesinde 16 devlet
kuruluşu özel sektöre devredilmiştir. Banka 1932’de Sümerbank’a devredilmiştir.
Teşvik-i Sanayi Yasasının özendirme önlemleri ve bağışıklıkların en
önemli şunlardır.
-
Uygun görülen araziye 10 hektara kadar
karşılıksız arazi verilmesi
-
Gümrük vergilerinden ve harçlardan muaflık
-
Haberleşme ve motor gücünün karşılıksız
sağlanması
-
Bir kısım kamu tekel malların indirimli olarak
satılması
Ayrıca en önemli konu ise özendirilen girişimlerde sadece Türklerin
çalıştırılması yalnızca yönetici ve muhasebecilerin yabancı olabileceği kararlaştırılmıştır.
1927 sanayi sayım sonuçlarında 65 bin dolayında işletmenin %44’ü
Tarım , %24’i Dokuma ve %23’ü de Maden sanayi, makine yapımı ve onarımı grubunu
oluşturmaktadır.
Ayrıca kongrede alınan kararlar doğrultusunda 1924’de yarı resmi
özerkli İş bankası kurulmuştur. Her türlü sınaî ve ticari işlerle ilgili kredi
açmak bu bankanın temel görevi olmuştur. İş Bankası dönem boyunca yerli ve
yabancı sermaye ve iktidar arasında bütünleşme sürecinde aktif rol almış ve
çeşitli iktisat politikalarının sermaye çevrelerince istekleri doğrultusunda
şekillenmesine önemli bir baskı grubu olmuştur.
Bütün bu çabalara rağmen ülke arzu edilen hızlı bir sanayileşme
atılımı gösterememiştir. Bunun nedeni altyapı, sermaye, girişimci ve teknik
eleman yetersizliğidir. Yabancıların belirsizlik nedeniyle yeni yatırımlara
girmemesi ve gayrimüslim azınlığın ülkeyi terk etmesi sınaî üretimi olumsuz
etkileyen diğer nedenlerdir. Devletin sanayi yapması için elinde yeterince
sermaye vardı. Ama bunları genelde demiryolu üretiminde kullanması ve
yabancıların elinde bulunan demiryolunun satın alınması için kullanılmıştır.
Milli iktisat anlayışı içinde sermayenin yerli ellerde toplanması istenmiştir.
c.Dış
Ticaret
Cumhuriyetin ilk beş yılında gümrük tarifelerini saptama ve dış ticareti
düzenleme çok sınırlıydı. Dış ticareti düzenleme yetkisi Lozan antlaşması ile
sunulan süre sonunda 1929’da sağlandı. Bu düzenleme ile ilk hedef yerli üretim
dış ticaret rekabetinde korunmasıydı ve bu sayede de ilk fazla verilmiş oldu.
1930 yılında ilk dış fazla böylece verilmiş oldu.
1929 yılına kadar ithalatta bir azalma görülmemiştir. İhracatta
zamanla yaşanan düşüşün sebebi Türkiye’nin satış yaptığı ülkelerdeki ekonomik
bunalımlar gösterilebilir.
Yeni cumhuriyetin dış ticareti giderek daralmıştır. Bunu iki nedene
bağlayabiliriz. Birincisi dış ticareti düzenleme yetkisini elde tutan hükümetin
gümrük vergilerini arttırmasıdır. Buradaki amaç ek gelir elde etmek değil
aksine yerli üretimi korumak ve Osmanlı’nın düştüğü dış borç tuzağına
düşmemekti. Dış ticaret daralmasının ikinci nedeni ise büyük bunalım veya ‘’
Büyük Buhran ‘’ denen ve özellikle gelişmiş kapitalist ekonomilerde görülen
bunalım nedeniyle dış ticaretin daralmasıdır.
Kısaca dönem sonunda ekonominin daha içe dönük bir hal aldığı
söyleyebiliriz. Bu durum daha sonraki yıllarda dış ticaretin daha az etkin
olmasına yol açacaktır.
4.Ulusal
Gelir
Ulusal gelirin bu dönemde oldukça kararsız inişli – çıkışlı bir
grafik çizdiğini söyleyebiliriz. Nedeni tarımsal üretimdeki değişmeler ve
tarımsal ürün fiyatlarının iç ve dış piyasa ile belirlenmesiyle açıklanabilir.
Ayrıca o yıllarda sonraki yıllara göre tarımsal hasılatın hava koşullarına
bağlı olduğu düşünülürse bu sonuç daha iyi anlaşılabilir.
Dönem sırasında işgücünün sektörel dağılımı tarım dışında yoktur.
Aslında bunun nedeni 1927 sayımında nüfusun %80’lik bir kısmının tarım
sektöründe olması nedeniyle ve ayrıca gelir bölüşümün de tarımın payı % 50
civarında seyrettiği için diğer sektörlerin az olduğu zaten açıkça ortadadır.
5.Para
ve Maliye Politikaları
Savaş yıllarında paranın değerindeki sürekli düşüş daha da
yükselerek hızlı bir şekilde devam etmiştir. Bu dönemde para ihtiyacına cevap
verecek bir para mekanizma olmaması acilen merkez bankasının kurulmasını
gerekli kılmıştır.
Bu konuda ilk yasal düzenleme 1929’da Menkul Kıymet ve Kambiyo
Kanunu çıkarılmış ve 1930’da paranın değerini koruma kanunu kabul edilmiştir.
Ancak bunlar istikrar açısında yeterli olmamıştır. 1929 krizi ile beraber borç
ödemelerinin de başlaması paranın değerinde sarsıcı bir etkiye yol açmıştır.
Paranın değerindeki hızlı erozyon bir merkez bankasını kaçınılmaz hale
getirmiştir. İzmir İktisat Kongresinde başlayan faaliyetler 1930 T.C. Merkez
Bankasının kurulmasıyla son bulmuştur.
Bu dönemde istikrarlı ve sağlam bir para politikası hâkim olurken,
maliye politikası olarak denk bütçe ve düzgün ödeme ilkesi kabul görmüştür.
Genişletici bir maliye politikasında kaçınılırken, açık finansman ve
borçlanmaya sıcak bakılmamıştır. Önce gelir sonra harcama prensibi
benimsenmiştir. Ayrıca genişletici para politikası ise zaten merkez bankasının
bulunmayışı nedeniyle gündeme bile gelememiştir.
Söz konusu dönemde uygulanan iktisat politikaları çok da özgür bir
şekilde belirlenmemiş, Kurtuluş Savaşı sonrası ülkenin karşılaştığı durumlar ve
devralınan miras dönemin amacını çizmiştir.
6.1929
Buhranı ve Türkiye’ye Etkileri
Büyük Buhran adını alan ekonomik felaket 1929 yılında başlamış ve
1930’lu yıllar boyunca devam etmiştir. Buhran Kuzey Amerika ve Avrupa merkezli
olmasına rağmen Özellikle diğer sanayileşmiş ülkelerde de yıkıcı etkileri
olmuştur.
Buhran ile beraber birçok işsiz ve evsizler ordusu oluşmuş, müthiş
bir talep daralması yaşanmıştır. Tarım ürünlerinin fiyatları %50 düşüşler
yaşamış , inşaat ve madencilik sektörü adeta durmuştur.
Büyük Buhranın nedeni temelde Amerikan borsası Wall Street’in
çöküşüne bağlanmıştır. Hisse senedi değerleri bir anda telafi edilemeyeceği
düşünülen bir şekilde düşünce, panik başladı. İnsanlar bir an önce hisselerini
elden çıkarmaya çalıştı ancak alacak kimse yoktu. Zengin olmanın en kesin yolu
olduğuna inanılan borsa, bir anda iflasa giden yol haline geldi. Ekim'deki
büyük çöküşün iki ay sonrasında, hisse senedi sahipleri 40 milyar dolardan
fazla kaybetmişti.
Bankaların büyük çoğunluğu müşterilerinin mevduatlarını borsaya
yatırmıştı. Borsa çökünce bazı bankalar iflas etti.
Bu da yeni bir panik yarattı. Paralarını kaybetme korkusuyla
insanlar bankalara koştu ve bütün mevduatlarını çekmeye başladı. Yüksek oranda
nakit para çıkışı olması çok daha fazla bankanın kapanmasına sebep oldu.
1930'lar boyunca 9000 banka iflas etti.
Türkiye ekonomik açıdan 1929
yılına iyimser bir havada girmiştir. Çünkü bu dönemdeki hava şartlarının çok
uygun olması ürün rekoltesinin yüksek olacağı beklentisini beraberinde
getirmiştir. Ayrıca gümrük vergilerinin artırılması, devlete yeni ve önemli
mali kaynakların sağlanması, ithalatın kısılması sonucu bazı yabancı firmaların
ülkeye yatırım yapmaları imkânını ortaya çıkarmıştır.
Bu dönemde halkı tasarrufa ve yerli malı kullanmaya teşvik amacıyla
“Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti” kurulmuş, dengeli bir bütçe politikası
izlenerek ithalatı kısma yoluna gidilmiştir. Alınan tedbirlere
rağmen Ekonomik Buhran’ın etkileri uzun süre ortadan kaldırılamamıştır Bu
dönemde Türk ekonomisinde devlet müdahaleciliği ağırlığını hissettirmeye
başlamıştır. Aslında daha önceki dönemlerde de liberal sistem uygulanmasına
rağmen devlet ekonomi gibi önemli bir konuyu yalnızca özel sektörün
inisiyatifine bırakmamıştır.
Türkiye 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’ndan kısa bir süre önce Lozan
Antlaşması’nın özel koşulları nedeniyle 5 yıllık geçiş dönemi sonunda gümrük
resimlerini yükseltmiştir. Böylece birçok
ülkenin buhran içinde aldığı tedbirleri Türkiye Buhran öncesinde almıştır.
Buhran’a bir ön hazırlıkla girmesine rağmen Türkiye’nin dış ticareti önemli
ölçüde etkilenmiş ve Türk lirası üzerindeki enflasyon baskısı giderek artmış,
fakat Atatürk’ün hükümeti uyarması sonucu alınan önlemlerle Türk lirasının
aşırı değer kaybı önlenmiştir (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1961: 364).
1929 Dünya Ekonomik Buhranı sonucu dünyada tarım ve hammadde
stoklarında görülen anormal miktardaki artış bütün dünyada tarım ve hammadde
fiyatlarında büyük bir düşüşe neden olmuştur.
Dünya pazarlarındaki tahıl ve hammadde fiyatlarının düşmesi
Türkiye’nin ihracat gelirlerini azaltmış ve bu durumdan en fazla etkilenen
kesimlerden biride büyük çiftçiler olmuştur. Çünkü Türkiye’deki büyük çiftçiler
benzin fiyatlarının yüksek, ürün fiyatlarının düşük olması yüzünden makineli
tarım yapamaz hale gelmiştir. Öyle ki Ege ve Trakya’da birçok çiftlik terk
edilmiştir. Sanayi ve ticarette de durum pek farklı olmamıştır. Bu
gelişmelerden Türk ekonomisi olumsuz yönde etkilenmiş ve şu sonuçlar ortaya
çıkmıştır;
1-Dış borç ödemeleri ertelenmiş ve ithalat kısılmak zorunda
kalınmıştır.
2-Türk tarım ürünlerinin fiyatı gerilemiş ve ihracat gelirleri
azalmıştır.
3-Türkiye yapacağı ithalatın finansmanı için borç para bulmakta
zorlanmaya başlamıştır.
4-Dış ticaret açığı artmıştır.
Bu olumsuz gelişmelerin önüne geçebilmek amacıyla 1932 yılında
Türkiye’de devletçilik uygulamasıyla ilgili yasalar çıkarılmaya başlanmıştır.
Buna rağmen özel sektörü güçlendirici önlemler de alınmaya devam edilmiş, 1935
yılından itibaren plânlı ekonomiye geçilmiştir.
YARARLANILAN
KAYNAKLAR
Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi, İmge Kitabevi, 2008, 12.Bası
Yakup Kepenek / Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi,
2010
Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923- 1950,
Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000
Hüseyin Şahin ,
Türkiye Ekonomisi , Ezgi Kitabevi , 1997
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder