6 Eylül 2016 Salı

CUMHURİYET DÖNEMİ İKTİSAT TARİHİ 1922 – 1930

Cumhuriyet Dönemi İktisat Tarihi 1922-1930
Osmanlı’dan Geriye Kalanlar
    Kurtuluş Savaşı’nın içinden çıkan Cumhuriyet hükümetinin hangi iktisadi kaynaklarla işe başlayabildiği, belirli bir iktisadi gelişme stratejisinin benimsenmesini ve Türk ekonomisinin 1923’ü izleyen yıllarda belirli bir büyüme yolları izlemesini etkilemiştir.
    Kısaca Cumhuriyet öncesi 1923 sınırlarında ki son duruma bakacak olursak;
1. İnsan Kaynakları
Türkiye insan kaynakları açısından ele alınması gereken ilk konu 1913-1927 arasında nüfusun önemli ölçüde azalması, şehirleşme oranının azalması ve nüfusun etnik yapısının değişmesidir. 1913 yılında 16,3 milyon olan nüfus 1927’lerde 13,6 milyon civarına gerilemiştir. Nüfusun azalmasında ki en önemli etkenler; onlarca yıldır süregelen savaş ve etnik yapıda ki değişiklikler olarak sayabiliriz.
1920’lerin başlarında nüfusun %80’i Müslüman geriye kalanları çoğunlukta Rumlar olmak üzere, Ermeni, Yahudi ve Süryaniler oluşturuyordu. Rumlar ve Ermeniler daha çok şehirlerde yaşamakta ve tarım dışı sektörlerde yaşamaktaydılar. Yani Osmanlı’da Türklere göre maden ve sanayide daha nispi payları ellerinde tutuyorlardı. 1915’lerde imparatorlukta ticaretle uğraşan 18.000 kadar işyerinin %15’i Türklerde , %49’u Rumlarda , %23’ü Ermenilerde ve %19’u ise diğer Müslüman ve gayrimüslimlere aitti. 6500 kadar imalat hane içerisinde %12’si Türklerin , %49’u Rumların ,%30’u Ermenilerin , %10’u diğerlerinindi. Diğer birçok dalda doktorluk, eczacılık, toptancılık ve birçok alanda ermeni ve Rumların hâkimiyeti söz konusuydu.
Cumhuriyetin ilk yıllarında okuryazarlık oranı ise pek iç açıcı görünümde değildi. 1927 sayımında nüfusun %11’i okuma yazma bilirken 1920’lerde 6 yaş üstü Müslüman nüfusun %10’u bile okuma yazma bilmiyordu. Hıristiyan azınlıkların eğitim ve okuryazarlık durumu ise Müslümanlara göre çok daha iyiydi.
2. Sermaye Yapısı ve Teknoloji
Osmanlı İmparatorluğu’nun kapitalist dünya pazarıyla giderek daha çok bütünleşmesi tarımda ihracata dayalı önemli ürün değişikliklerine yol açtı. Ama 1920’lerin başında hala üretim hala birçok yerde tarih öncesinden kalma bir vaziyetteydi. Sabanlar ucuna çakmak taşı takılmış odun parçası biçimindeydi. Yapay gübre bilinmiyor, tohum ekme ve hasat elle yapılıyordu.
Sürekli savaşlar ve nüfus azalmasından Türkiye’deki tarımsal üretimde 1913 ve 1922 arasında meydana gelen azalmada önemlidir. Bitki üretimi Cumhuriyet’in ilk yıllarında giderilmişse de hayvan varlığındaki yarı yarıya azalmanın etkileri uzun süre sürmüştü.
Sanayiye baktığımızda 1923 sınırlarına bakıldığında yurtiçi tüketimi karşılama oranı kumaşlarda %10, ipekli kumaşlarda %5, sabunda %20, buğday ununda %60, porselen, cam, şeker gibi ürünlerde ise tamamıyla ithal eder durumdaydık.
1921 yılında Ankara hükümeti kendi hâkimiyeti alanında bulunan bölgelerde yaptırdığı imalat sanayiyi sayımı yaptırdı. Sonuçlarda işyeri başına ortalama 2 çalışan insan göstermesi, sayımın kapsadığı alanlarda kendi başına ya da aile emeğinin yardımıyla çalışan küçük üreticilerin dışında ücret-emek ilişkisine dayanan sanayi üretiminin yok denecek kadar az olduğunu işaret etmekteydi.
Madencilik sektöründe ise dikkat çekici tek yere sahip Zonguldak – Ereğli kömür havzasının çoğu adeta yabancıların ablukası altındaydı. Bunlar elde ettikleri işletme haklarını spekülatif amaçlarla saklamakta, üretim niyeti olmadığı halde maden yataklarını kapatmış durumdaydılar.
1920’lerin başında bulunan yabancı yatırımcı sermayenin özvarlıkları değeri 63 milyon sterlin civarındaydı. %45’i Alman , %26’sı Fransız , %17’si İngiliz , %4’ü Belçikalı , %2’si ABD’liydi. Yabancı yatırımcılar genelde az gelişmiş alanın dünya piyasasında ticaret ilişkilerini kolaylaştıracak alanlara yatırım yapmışlardı.
3.Tarım
Osmanlı devlet yapısı gereği toprak mülkiyeti devlete aitti. Sonradan Osmanlı sisteminin dirliğini yitirmesi sonucunda tarımsal mülkiyet yapısı değişikliğe uğradı. Merkezi yönetim gelirlerini arttırmak için devlet arazilerini ya doğrudan satışa çıkardı. Ya da vergi toplama işini mültezimlere devretti.
4.Dış Ticaret
Osmanlı dış ticareti ilginç özelliklere sahipti. İhracatı sınırlama, ithalatı arttırma üzerine bir dış ticaretine sahipti. Bu politikanın iç pazarda mal sunumunu arttırarak ekonomik kararlığı ve fiyat kararlılığını sağlamaya yönelik olduğu söylenebilir. Ancak eldeki Osmanlı dış ticaretine ilişkin bilgiler çok eksiktir. Ama gözlenen dış ticaretin sürekli açık verdiği şeklindedir. Dış ticaretin ekonomi içindeki nispi payının yüksek oluşu genel fiyat üzerinde , tarımsal fiyatlarda ve tarım üretiminde olumsuz etkisi olmuştur.İhraç ettiği ürünlerde ise tarım ürünleri ve madenler ilk sırayı almıştır.
 Osmanlı dış ticaretine özet olarak bakarsak dünya ekonomisine açılan ve giderek onunla bütünleşen bir Osmanlı ekonomisi olduğunu görürüz. İhracat durumu ise ithalatı sadece %60 oranında karşılar bir durumda kalmıştır.
5.Bankacılık
Geleneksel Osmanlı hizmetlerini, azınlıkların oluşturduğu Galata bankerleri yürütüyordu. 1856’da İngiliz sermayesi ile Osmanlı Bankası kuruldu ve 1863’de Fransızların katılımıyla adı Osmanlı İmperial Bankası oldu. Ayrıca banknot çıkarma yetkisi de verildi. Ticaretin ve para ticaretinin çok karlı olduğu bir ortamda, yerli sermayenin gelişmemiş olması yabancı bankaların yaygınlaşması sonucunu doğurdu.
1863’de Mithat Paşa’nın kurduğu tarım kredi kooperatifleri de1888’de Ziraat Bankasına dönüştürüldü. Kredi faizlerinin %100 olduğu bir dönemde Ziraat Bankasının %6 faizleri kredi sağlaması tarım sektörü için önemli bir fırsattı.
Cumhuriyetin ilk yıllarında ekonominin tablosu yokluklar üstüneydi. Yoklukların en önemlisi ise Milli ellerde sermayenin eksikliğiydi. İlk yılların iktisat politikalarına ve daha sonraki uygulamalara damgasını vuran Milli İktisat görüşü özel girişimciliği desteklemektedir.

                                      Dışa Açık Dönem 1923-1929
1923’den 1929’a kadar geçen dönem arasında devlet işletmeciliği asgari düzeyde bırakılmış ve piyasa şartlarında sanayileşmenin benimsendiğini görüyoruz.
Anadolu topraklarında yepyeni bir devletin başladığı bir dönemdir. Bürokratik aristoraksinin iktidardan uzaklaştığı gibi iktisadi açıdan geçmişle benzer bir ayrıştırma yaşanmamıştır. Aksine bu dönemde 2.Meşrutiyet dönemine yakın bir anlayış gözlendiği söylenebilir.
Bu dönemde Meşrutiyetle beraber gündeme gelen Milli İktisat Okulu görüşü benimsenmiştir. Bu okulun korumacı ve sanayileşmeci politikası Lozan anlaşmasının ekonomik hükümleri yüzünden sekteye uğramıştır. Ancak aynı görüşün devlet desteği ile milli bir burjuvazi yetiştirilmesi şeklindeki yaklaşımı 1923 yılından sonraki iktisat politikalarına damga vurmuştur.
Devlet desteği ile milli burjuvazi hareketinin en temel şekli devlet tekelindeki imtiyazların özel şahıs ve şirketlerce işletilmesi usulüdür. Lozan anlaşmasının ithal ve üretim mallarına farklı vergi koymayı engelleyen maddeleri, sadece devlet tekelinin olduğu mallarda yüksek kamu geliri elde edilmesine izin veriliyordu. Bu yüzden yüksek gelir getirecek ithal ve üretim mallarını devlet tekeline almak kaçınılmaz olmaktadır. Sonradan bu tekele alınan mallar yerli ve yabancı şirketlere devredilmiş onlarda buradan yüksek gelir elde etmişlerdir. Bu dönemdeki bu duruma en önemli örnekler ; çakmak , ispirto , alkollü içecekler , patlayıcı madde , petrol ve benzin ithalidir.
1.İzmir İktisat Kongresi – 1923
İzmir İktisat Kongresi yeni Türkiye'nin ekonomik sorunları tartışıldığı bir kongredir.
Kurtuluş savaşından sonra Erzurum ve Sivas kongrelerinde ekonomik bağımsızlık vurgulanmış Mustafa Kemal’in yaptığı konuşmalarda aynı konu işlenmişti. Savaş sonrası ekonominin alacağı yön Lozan barış görüşmelerinin kesintiye uğranılan dönemde İzmir İktisat Kongresinde temel nitelikler belirlendi.
Bu kongre iki amaçla toplanmıştır. Birincisi çiftçi, işçi ve sanayici kesiminin sorun ve isteklerini belirlemek, ikincisi ise yabancı sermayenin gelecekte alacağı yolu belirlemektir.

İktisat kongresinde kurutuluş savaşında ki ulusal bütünleşme anlayışının ekonomik anlamda somutlaştırma isteğinin olduğu görülmektedir.
Kongrede Türklerin çok çalıştığı, kendi ürettiğini kullandığını, çalışkan ve dürüst olduğu, nüfus artışından yana olduğu, doğal kaynakları kendi çıkarı için kullanmak istediği, yabancı sermayeye yasalara uyduğu sürece karşı olmadığı, aracı ve tekellere karşı olduğu maddeleri benimsenmiştir. Yabancı sermayeye bu olumlu yaklaşım uygulamada yerli sermaye ile ortaklık halinde gelen yabancı yatırımların desteklenmesi biçimine dönüşmüştür. Ortaklığın yabancı unsuru sermayeyi sağlarken yerli ortak ise iktidarla mevcut bulunan nüfuzunu kullanarak gerekli kolaylıkları elde etmekle yükümlü idiler. G.Ökçün’ün bir araştırmasında 1920 ve 1930 arası kurulan 201 şirketten 66’sın da yabancı ortaklığı bulunuyordu.
İktisadi amaç sanayileşmekti. Nüfusun %80’inin tarım sektöründe olduğu bir dönemde sanayi gelişmesi için döviz ve işgücü sağlayacak tek sektörün tarım olduğu biliniyordu.
Bu doğrultuda şu kararların alındığı belirtilebilir.
-  Yerli üretim teşviki ve lüks mal tüketiminden kaçınma
-  Girişim ve çalışma özgürlülüğü ve ayrıca tekel karşıtlığı
-  Yabancı sermayeye iktisadi kalkınmaya destek olması koşulu ile izin vermek.
Türkiye'nin çiftçi, tüccar, sanayi ve işçi zümrelerinden seçilen 1135 üyenin katıldığı bu kongrede bu grupların hazırladığı "Misak-ı İktisadî Esasları" tartışıldı ve kabul edildi.
Misak-ı İktisadi Maddeleri şu şekildedir ;
Madde-1: Türkiye, milli sınırları dahilinde, lekesiz bir bağımsızlık ile, dünyanın barış ve gelişme unsurlarından biridir.
Madde-2: Türkiye halkı egemenliğini, kanı ve canı pahasına elde ettiğinden, hiçbir şeye feda etmez; ve milli hakimiyete dayanan meclis ve hükümetine her zaman destek verir.
Madde-3: Türkiye halkı, tahrip etmez; imar eder. Bütün emeği ekonomik yönden ülkeyi yükseltmek amacına yöneliktir.
Madde-4: Türkiye halkı, tükettiği malı olabildiğince kendi yetiştirir. Çok çalışır, zamanda, parada ve ithalatta savurganlıktan kaçar. Milli üretim için yeri geldiğinde geceli gündüzlü çalışır.
Madde-5: Türkiye halkı, servet olarak bir altın hazinesi üzerinde oturduğunun bilincindedir. Ormanlarını evladı gibi sever, bunun için ağaç bayramları yapar; yeniden orman yetiştirir. Madenleri kendi ulusal üretimi için işletir ve servetlerini herkesten fazla tanımaya çalışır.
Madde-6: Hırsızlık, yalancılık, ikiyüzlülük ve tembellik en büyük düşmanımız; taassuptan uzak dindarca bir anlayış her yerde ilkemizdir. Her zaman faydalı yenilikleri severek alırız. Türkiye halkı kutsallığına, topraklarına, şahıslarına ve mallarına karşı yapılan düşmanca propagandalardan nefret eder ve bunlarla mücadeleyi hep bir görev bilir.
Madde-7: Türkler, bilgelik ve yetenek aşığıdır. Türk, her yerde hayatını kazanabilecek şekilde yetişir; fakat her şeyden önce ülkesinin malıdır. Eğitime verdiği yücelik dolayısıyla ( Mevlûdu şerif) Kandil günü, aynı zamanda bir kitap bayramı olarak kutlanır.
Madde-8: Birçok savaşlar ve zorunluluktan dolayı azalan nüfusumuzun artması ile beraber sağlıklarımızın, hayatlarımızın korunması en birinci amacımızdır. Türk; mikroptan, pis havadan, salgından ve pislikten çekinir, bol ve saf hava, bol güneş ve temizliği sever. Ata mirası olan binicilik, nişancılık, avcılık, denizcilik gibi beden eğitiminin yayılmasına çalışır. Hayvanlarına da aynı dikkat ve özeni göstermekle beraber cinslerini düzeltir ve sayılarını çoğaltır.
Madde-9: Türk, dinine, ulusuna, toprağına, hayatına ve varlığına düşman olmayan uluslara hep dosttur; yabancı sermayesine karşı değildir. Ancak kendi yurduna, kendi diline ve yasasına uymayan kurum ve kuruluşlarla ilişkide bulunmaz. Türk, bilim ve sanat yeniliklerini nerede olursa olsun doğrudan doğruya alır ve her türlü ilişkide fazla aracı istemez.
Madde-10: Türk, açık alın ile serbestçe çalışmayı sever; tekel istemez.
Madde-11: Türkler, hangi sınıf ve meslekte olurlarsa olsunlar, birbirlerini candan severler. Meslek, zümre itibariyle el ele vererek birlikler, ülkelerini ve birbirlerini tanımak, anlaşmak
Madde-12: Türk kadını ve kocası ve çocuklarını, misak-ı iktisadiye kurallarına göre yetiştirir.
Ayrıca geniş perspektifte bakacak olursak 17 Şubat - 4 Mart 1923 tarihlerinde İzmir’de toplanan İzmir İktisat Kongresinin en önemli kararlarını şöyle sıralamak mümkündür.
1.Hammaddesi yurt içinde yetişen veya yetiştirilebilen sanayi dalları kurulması gerekmektedir.
2.El işçiliğinden ve küçük imalattan süratle fabrikaya veya büyük işletmeye geçilmelidir.
3.Devlet yavaş iktisadi görüşleri de olan bir organ haline gelmeli ve özel sektörler tarafından kurulamayan teşebbüsler devletçe ele alınmalıdır.
4.Özel teşebbüslere kredi sağlayacak bir Devlet Bankası kurulmalıdır.
5.Dış rekabete dayanabilmek için sanayinin toplu ve bütün olarak kurulması gerekir.
6.Yabancıların kurdukları tekellerden kaçınılmalıdır.
7.Sanayinin teşviki ve milli bankaların kurulması sağlanmalıdır.
8.Demiryolu inşaat programına bağlanmalıdır.
9.İş erbabına amele değil, işçi denmelidir.
10.Sendika hakkı tanınmalıdır.
2.Lozan Barış Antlaşması’nın Ekonomik Hükümleri
Lozan’da Türklerin amacı siyasal ve ekonomik bağımsızlığı sağlamaktı.
Lozan’da ekonomi üzerine durulan konular şunlardı ;
1-Kapitülasyonların kaldırılması
2-Yabancılara verilen ayrıcalıkların sorunu
3-Osmanlı borçları
4-Gümrük düzenlemeleri
5-Savaş zararları
6-Nüfus değişimi
7-Musul sorunu
Lozan sonunda kapitülasyonlar tümüyle kaldırıldı. Yabancı uyruklu ortaklık ve kişiler ülke yararına faaliyet gösterecek buna uygun yasalar düzenlenecek. Yabancılara tanınmış Kabotaj hakkı kaldırıldı. Deniz ulaşımı sadece Türklere bırakıldı. Bu da yabancı sermayenin hızlı kaçışına ve taşıma ücretlerinin yükselmesine yol açtı. Osmanlı’nın borcu olan 129,4 milyon liranın 85,6 milyonluk kısmı Türkiye’ye yükletildi.Geri ödeme tarihi 1929 yılı olarak kararlaştırıldı.
En önemli kararlardan biride Gümrük tarifeleri üzerinde verildi. Buna göre Türkiye Osmanlı İmparatorluğunun 1916 tarifelerini benimsemek zorunda kaldı. Lozan Antlaşmasına ek olarak imzalanan Ticaret Sözleşmesi ile beraber 5 yıl boyunca Türkiye’nin dışarıya uygulayacağı iktisat politikaları dondurulmakta ve bazı istisnalar dışında ithalat ve ihracat yasaklarının konması yasaklanmaktadır. Gümrük tarifelerinin 5 yıl boyunca değişmemesi öngörülmektedir. 1916 tarifesine bakacak olursak vergileme amacıyla yaygın tarımsal tüketim mallarına %30-40 oranında vergi koyan sanayiyi koruma amacı taşımayan spesifik bir tarife idi. Savaş enflasyonu vergileri aşındırmış durumdaydı. Buna bağlı olarak anlaşma tarifelerin arttırılmasını kabul ediyordu. Ama oluşturulan 27 maddelik mal grubuna aynı oranda tarife artışına izin vermiyordu. Tüm bu durumlar Türkiye’nin vergi gelirlerini artırmasını ve sanayiyi dış rekabetten korumasını engelliyordu. Bu dönemin uygulaması olan açık ekonomide inşa hedefine uygun olması nedeniyle tercih edilmiştir.
Nüfus problemi Türk ve yunanların karşılıklı olarak nüfus mübadelesi ile giderildi. Son olarak Musul problemi askıda kaldı. Ama daha sonra 1926’da Türkiye İngiltere’nin baskısıyla petrol gelirinin %10 gelirini 25 yıl boyunca alması yönünde anlaşma sağlandı.
3.Üretim Sektörleri
a.Tarım
Tarımsal üretimin arttırılması için hükümet önemli adımlar attı. Toprak üzerinde özel mülkiyeti yaygınlaştırmak için yasal düzenlemelere gidildi. Tarımsal üretimin artması için gübre, tohum, sulama yönünden gelişmeler sağlandı.
Tarımsal vergi konusunda en önemli gelişme şüphesiz 1925’de Aşar’ın kaldırılmasıdır. Aşar Osmanlı döneminde köylülerin ürettiği tarım ürünleri üzerinden alınan vergiydi. Osmanlı’nın temel gelir kalemini oluşturuyordu. Bu verginin kaldırılmasında yeni Türkiye Cumhuriyeti rejimi etkilidir.
Öte yandan aşarın kaldırılmasında güdülen ekonomik amaç kanun gerekçesinde şöyle açıklanmaktadır
"Bu yasa tasarısında izlenen amaç; tarım ürünlerinin safi hasılatının vergiye tabi tutulması ilkesine ve aşarın serbest tarımı kısıtlayan ilkelerinin ortadan kaldırılması ile halkın gereksinmelerini baskı altına almayacak bir şekilde tahsiline yönelik olmasıdır." (Mustafa Koç , "Türk Kamu Maliyesinde Kemalist Devrimler”, Maliye Tarihi)
Bu gelir kaybı telafi etmek için arazi vergisi konulmuş Kongre kararlarının aksine tekeller kurulmuş, harç ve resim oranları yükseltilmiştir. Ancak Lozan’da ki maddeler yüzünden etkili dış ticaretin yapılamayışı, Aşar yüzünden uğranılan vergi kaybını telafi edememiştir. Ek olarak 1927-1929’da topraksız köylüye toprak dağıtımı yapıldı. 1923-34 yılları arasında bu amaçla 700 bin hektar toprağın dağıtıldığını görüyoruz.
Bu dönemde Ziraat bankası kanalıyla tarımsal destekleme kredileri olduğunu görüyoruz. Tarımsal kredilerin yıldan yıla genişlediği büyük firmaların bundan daha çok yararlandığını görüyoruz.
Tüm bu girişimlere karşı dönem süresince tarımsal üretim yapısında önemli bir değişim olmamıştır. Serbest piyasada oluşan tarım fiyatları 29 buhranının etkisiyle izleyen yıllarda düşmüş, tarım ve sanayi fiyat oranı dönem boyunca tarımın zararına gelişmiştir. Tarımsal üretim genelde pazara kapalı ve hava koşullarına bağımlı bir haldedir.
b.Sanayi
Cumhuriyet döneminde yerli sanayi geniş teşviklerle genişletilmeye çalışılmıştır. Bu doğrultuda çeşitli önlemler alınmıştır. Bunlardan en önemlisi Sanayi ve Maadin bankası kurulmuş ve bunun yanında Teşvik-i Sanayi yasası çıkarılmıştır. Ayrıca İhracat için vergi muafiyeti getirilmiştir. Yerli sanayinin dış rekabete karşı korunması 1929’da Gümrük saptama serbestîsinin kazanılmasıyla sağlanabildi. 1929 dünyayı sarsan ekonomik bunalım gümrük geliri elde etme hayallerini suya düşürüyor.
Sanayi ve Maadin Bankasının kuruluş amacı özel sektöre kredi sağlamaktır. 1932 yılına kadar faaliyette olan banka sayesinde 16 devlet kuruluşu özel sektöre devredilmiştir. Banka 1932’de Sümerbank’a devredilmiştir.
Teşvik-i Sanayi Yasasının özendirme önlemleri ve bağışıklıkların en önemli şunlardır.
-          Uygun görülen araziye 10 hektara kadar karşılıksız arazi verilmesi
-          Gümrük vergilerinden ve harçlardan muaflık
-          Haberleşme ve motor gücünün karşılıksız sağlanması
-          Bir kısım kamu tekel malların indirimli olarak satılması
Ayrıca en önemli konu ise özendirilen girişimlerde sadece Türklerin çalıştırılması yalnızca yönetici ve muhasebecilerin yabancı olabileceği kararlaştırılmıştır.
1927 sanayi sayım sonuçlarında 65 bin dolayında işletmenin %44’ü Tarım , %24’i Dokuma ve %23’ü de Maden sanayi, makine yapımı ve onarımı grubunu oluşturmaktadır.
Ayrıca kongrede alınan kararlar doğrultusunda 1924’de yarı resmi özerkli İş bankası kurulmuştur. Her türlü sınaî ve ticari işlerle ilgili kredi açmak bu bankanın temel görevi olmuştur. İş Bankası dönem boyunca yerli ve yabancı sermaye ve iktidar arasında bütünleşme sürecinde aktif rol almış ve çeşitli iktisat politikalarının sermaye çevrelerince istekleri doğrultusunda şekillenmesine önemli bir baskı grubu olmuştur.
Bütün bu çabalara rağmen ülke arzu edilen hızlı bir sanayileşme atılımı gösterememiştir. Bunun nedeni altyapı, sermaye, girişimci ve teknik eleman yetersizliğidir. Yabancıların belirsizlik nedeniyle yeni yatırımlara girmemesi ve gayrimüslim azınlığın ülkeyi terk etmesi sınaî üretimi olumsuz etkileyen diğer nedenlerdir. Devletin sanayi yapması için elinde yeterince sermaye vardı. Ama bunları genelde demiryolu üretiminde kullanması ve yabancıların elinde bulunan demiryolunun satın alınması için kullanılmıştır. Milli iktisat anlayışı içinde sermayenin yerli ellerde toplanması istenmiştir.
c.Dış Ticaret
Cumhuriyetin ilk beş yılında gümrük tarifelerini saptama ve dış ticareti düzenleme çok sınırlıydı. Dış ticareti düzenleme yetkisi Lozan antlaşması ile sunulan süre sonunda 1929’da sağlandı. Bu düzenleme ile ilk hedef yerli üretim dış ticaret rekabetinde korunmasıydı ve bu sayede de ilk fazla verilmiş oldu. 1930 yılında ilk dış fazla böylece verilmiş oldu.
1929 yılına kadar ithalatta bir azalma görülmemiştir. İhracatta zamanla yaşanan düşüşün sebebi Türkiye’nin satış yaptığı ülkelerdeki ekonomik bunalımlar gösterilebilir.
Yeni cumhuriyetin dış ticareti giderek daralmıştır. Bunu iki nedene bağlayabiliriz. Birincisi dış ticareti düzenleme yetkisini elde tutan hükümetin gümrük vergilerini arttırmasıdır. Buradaki amaç ek gelir elde etmek değil aksine yerli üretimi korumak ve Osmanlı’nın düştüğü dış borç tuzağına düşmemekti. Dış ticaret daralmasının ikinci nedeni ise büyük bunalım veya ‘’ Büyük Buhran ‘’ denen ve özellikle gelişmiş kapitalist ekonomilerde görülen bunalım nedeniyle dış ticaretin daralmasıdır.
Kısaca dönem sonunda ekonominin daha içe dönük bir hal aldığı söyleyebiliriz. Bu durum daha sonraki yıllarda dış ticaretin daha az etkin olmasına yol açacaktır.
4.Ulusal Gelir
Ulusal gelirin bu dönemde oldukça kararsız inişli – çıkışlı bir grafik çizdiğini söyleyebiliriz. Nedeni tarımsal üretimdeki değişmeler ve tarımsal ürün fiyatlarının iç ve dış piyasa ile belirlenmesiyle açıklanabilir. Ayrıca o yıllarda sonraki yıllara göre tarımsal hasılatın hava koşullarına bağlı olduğu düşünülürse bu sonuç daha iyi anlaşılabilir.
Dönem sırasında işgücünün sektörel dağılımı tarım dışında yoktur. Aslında bunun nedeni 1927 sayımında nüfusun %80’lik bir kısmının tarım sektöründe olması nedeniyle ve ayrıca gelir bölüşümün de tarımın payı % 50 civarında seyrettiği için diğer sektörlerin az olduğu zaten açıkça ortadadır.
5.Para ve Maliye Politikaları
Savaş yıllarında paranın değerindeki sürekli düşüş daha da yükselerek hızlı bir şekilde devam etmiştir. Bu dönemde para ihtiyacına cevap verecek bir para mekanizma olmaması acilen merkez bankasının kurulmasını gerekli kılmıştır.
Bu konuda ilk yasal düzenleme 1929’da Menkul Kıymet ve Kambiyo Kanunu çıkarılmış ve 1930’da paranın değerini koruma kanunu kabul edilmiştir. Ancak bunlar istikrar açısında yeterli olmamıştır. 1929 krizi ile beraber borç ödemelerinin de başlaması paranın değerinde sarsıcı bir etkiye yol açmıştır. Paranın değerindeki hızlı erozyon bir merkez bankasını kaçınılmaz hale getirmiştir. İzmir İktisat Kongresinde başlayan faaliyetler 1930 T.C. Merkez Bankasının kurulmasıyla son bulmuştur.
Bu dönemde istikrarlı ve sağlam bir para politikası hâkim olurken, maliye politikası olarak denk bütçe ve düzgün ödeme ilkesi kabul görmüştür. Genişletici bir maliye politikasında kaçınılırken, açık finansman ve borçlanmaya sıcak bakılmamıştır. Önce gelir sonra harcama prensibi benimsenmiştir. Ayrıca genişletici para politikası ise zaten merkez bankasının bulunmayışı nedeniyle gündeme bile gelememiştir.
Söz konusu dönemde uygulanan iktisat politikaları çok da özgür bir şekilde belirlenmemiş, Kurtuluş Savaşı sonrası ülkenin karşılaştığı durumlar ve devralınan miras dönemin amacını çizmiştir.
6.1929 Buhranı ve Türkiye’ye Etkileri
Büyük Buhran adını alan ekonomik felaket 1929 yılında başlamış ve 1930’lu yıllar boyunca devam etmiştir. Buhran Kuzey Amerika ve Avrupa merkezli olmasına rağmen Özellikle diğer sanayileşmiş ülkelerde de yıkıcı etkileri olmuştur.
Buhran ile beraber birçok işsiz ve evsizler ordusu oluşmuş, müthiş bir talep daralması yaşanmıştır. Tarım ürünlerinin fiyatları %50 düşüşler yaşamış , inşaat ve madencilik sektörü adeta durmuştur.
Büyük Buhranın nedeni temelde Amerikan borsası Wall Street’in çöküşüne bağlanmıştır. Hisse senedi değerleri bir anda telafi edilemeyeceği düşünülen bir şekilde düşünce, panik başladı. İnsanlar bir an önce hisselerini elden çıkarmaya çalıştı ancak alacak kimse yoktu. Zengin olmanın en kesin yolu olduğuna inanılan borsa, bir anda iflasa giden yol haline geldi. Ekim'deki büyük çöküşün iki ay sonrasında, hisse senedi sahipleri 40 milyar dolardan fazla kaybetmişti.
Bankaların büyük çoğunluğu müşterilerinin mevduatlarını borsaya yatırmıştı. Borsa çökünce bazı bankalar iflas etti.
Bu da yeni bir panik yarattı. Paralarını kaybetme korkusuyla insanlar bankalara koştu ve bütün mevduatlarını çekmeye başladı. Yüksek oranda nakit para çıkışı olması çok daha fazla bankanın kapanmasına sebep oldu. 1930'lar boyunca 9000 banka iflas etti.
Türkiye ekonomik açıdan 1929 yılına iyimser bir havada girmiştir. Çünkü bu dönemdeki hava şartlarının çok uygun olması ürün rekoltesinin yüksek olacağı beklentisini beraberinde getirmiştir. Ayrıca gümrük vergilerinin artırılması, devlete yeni ve önemli mali kaynakların sağlanması, ithalatın kısılması sonucu bazı yabancı firmaların ülkeye yatırım yapmaları imkânını ortaya çıkarmıştır.
Bu dönemde halkı tasarrufa ve yerli malı kullanmaya teşvik amacıyla “Millî İktisat ve Tasarruf Cemiyeti” kurulmuş, dengeli bir bütçe politikası izlenerek ithalatı kısma yoluna gidilmiştir. Alınan tedbirlere rağmen Ekonomik Buhran’ın etkileri uzun süre ortadan kaldırılamamıştır Bu dönemde Türk ekonomisinde devlet müdahaleciliği ağırlığını hissettirmeye başlamıştır. Aslında daha önceki dönemlerde de liberal sistem uygulanmasına rağmen devlet ekonomi gibi önemli bir konuyu yalnızca özel sektörün inisiyatifine bırakmamıştır.
Türkiye 1929 Dünya Ekonomik Buhranı’ndan kısa bir süre önce Lozan Antlaşması’nın özel koşulları nedeniyle 5 yıllık geçiş dönemi sonunda gümrük resimlerini yükseltmiştir. Böylece birçok ülkenin buhran içinde aldığı tedbirleri Türkiye Buhran öncesinde almıştır. Buhran’a bir ön hazırlıkla girmesine rağmen Türkiye’nin dış ticareti önemli ölçüde etkilenmiş ve Türk lirası üzerindeki enflasyon baskısı giderek artmış, fakat Atatürk’ün hükümeti uyarması sonucu alınan önlemlerle Türk lirasının aşırı değer kaybı önlenmiştir (Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri, 1961: 364).
1929 Dünya Ekonomik Buhranı sonucu dünyada tarım ve hammadde stoklarında görülen anormal miktardaki artış bütün dünyada tarım ve hammadde fiyatlarında büyük bir düşüşe neden olmuştur.
Dünya pazarlarındaki tahıl ve hammadde fiyatlarının düşmesi Türkiye’nin ihracat gelirlerini azaltmış ve bu durumdan en fazla etkilenen kesimlerden biride büyük çiftçiler olmuştur. Çünkü Türkiye’deki büyük çiftçiler benzin fiyatlarının yüksek, ürün fiyatlarının düşük olması yüzünden makineli tarım yapamaz hale gelmiştir. Öyle ki Ege ve Trakya’da birçok çiftlik terk edilmiştir. Sanayi ve ticarette de durum pek farklı olmamıştır. Bu gelişmelerden Türk ekonomisi olumsuz yönde etkilenmiş ve şu sonuçlar ortaya çıkmıştır;
1-Dış borç ödemeleri ertelenmiş ve ithalat kısılmak zorunda kalınmıştır.
2-Türk tarım ürünlerinin fiyatı gerilemiş ve ihracat gelirleri azalmıştır.
3-Türkiye yapacağı ithalatın finansmanı için borç para bulmakta zorlanmaya başlamıştır.
4-Dış ticaret açığı artmıştır.
Bu olumsuz gelişmelerin önüne geçebilmek amacıyla 1932 yılında Türkiye’de devletçilik uygulamasıyla ilgili yasalar çıkarılmaya başlanmıştır. Buna rağmen özel sektörü güçlendirici önlemler de alınmaya devam edilmiş, 1935 yılından itibaren plânlı ekonomiye geçilmiştir.

YARARLANILAN KAYNAKLAR
Korkut Boratav, Türkiye İktisat Tarihi, İmge Kitabevi, 2008, 12.Bası
Yakup Kepenek / Nurhan Yentürk, Türkiye Ekonomisi, Remzi Kitabevi, 2010
Yahya Sezai Tezel, Cumhuriyet Döneminin İktisadi Tarihi 1923- 1950, Tarih Vakfı Yurt Yayınları, 2000
Hüseyin Şahin , Türkiye Ekonomisi , Ezgi Kitabevi , 1997

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder